Our meeting room is dirty. It's a shame.
- Toplantı odamız kirli. Bu bir ayıp.
I think it's a shame that some foreign language teachers were able to graduate from college without ever having studied with a native speaker.
- Sanırım bazı yabancı dil öğretmenlerinin bir yerli konuşucu ile çalışmadan üniversitelerden mezun olmaları bir ayıptır.
There is no disgrace in being poor.
- Fakirlik ayıp değildir.
What a shame that Andrea left this early.
- Andrea'nın bunu erken bırakması ne ayıp.
She reproached me for being lazy.
- O, tembel olduğum için beni ayıpladı.
Your behaviour was shameful.
- Senin davranışın ayıptı.
What a shame that Andrea left this early.
- Andrea'nın bunu erken bırakması ne ayıp.