ateşlendirmek

listen to the pronunciation of ateşlendirmek
Türkisch - Englisch
to make (someone) feverish
to aggravate, stir up (trouble)
to enliven
enliven
fire
windfall
ateş
fever

The child's body felt feverish. - Çocuğun vücudu ateşlendi.

I have a cough and a little fever. - Benim öksürüğüm ve biraz ateşim var.

Ateş
(isim) Fire

Animals are afraid of fire. - Hayvanlar ateşten korkar.

Where there's smoke there's fire. - Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.

ateş
fire; fever, temperature; ardour, zeal, fervour; gunfire, discharge; light
ateş
{i} temperature

I took my temperature every six hours. - Her altı saatte ateşimi ölçtüm.

I seem to have a temperature. - Ateşim var gibi görünüyorum.

ateş
light

Though it was cold, he didn't light the fire. - O, soğuk olmasına rağmen ateşi yakmadı.

The difference between the right word and almost the right word is the difference between lightning and the lightning bug. - Doğru kelime ve doğruya yakın kelime arasındaki fark şimşek ve ateş böceği arasındaki farktır.

ateş
fervor
ateş
shoot

This is the police. Would you mind coming down to the station? W-why? You can't think it's not a crime to go shooting guns off in the middle of town?! - Ben polis. Karakola kadar gelir misiniz? N-neden? Kasabanın ortasında tabancayla ateş etmeye gitmenin bir suç olmadığını düşünemiyor musun?!

Tom didn't have the guts to shoot Mary. - Tom'un Mary'ye ateş edecek cesareti yoktu.

ateş
shooting

The soldier disdained shooting an unarmed enemy. - Asker silahsız bir düşmana ateş etmeyi reddetti.

Tom started shooting. - Tom ateş etmeye başladı.

ateş
element

According to the Chinese, the five elements are metal, earth, fire, water and wood. - Çinlilere göre beş element, metal, toprak, ateş, su ve odundur.

The four basic elements are Earth, Air, Fire and Water. - Dört temel öge toprak, hava ateş ve sudur.

ateş
blaze
ateş
ardour
ateş
flame

The bread was scorched from being cooked on the open flame of the camp fire. - Ekmek kamp ateşinin açık alevi üzerinde pişirilmekten yakılmıştı.

A small spark often ignites a big flame. - Küçük bir kıvılcım sık sık büyük bir alevi ateşler.

ateş
glow

You could see the glow of the fire for miles. - Ateşin parıltısını millerce görebildiniz.

A bright fire was glowing in the old-fashioned Waterloo stove. - Eski moda Waterloo sobasında parlak bir ateş parlıyordu.

ateş
gunfire

They were exposed to the enemy's gunfire. - Düşmanın ateşine maruz bırakıldılar.

I've been hearing gunfire in the distance. - Ben uzaktan top ateşi duyuyorum.

ateş
fervency
Ateş
(Tıp) ignis
Ateş
(Diş Hekimliği) pyrexia fever
ateş
(Askeriye) Fire!
ateş
danger; catastrophe
ateş
blaze; heat
ateş
a light (for a cigarette)
ateş
gunfire; artillery fire
ateş
pyro
ateş
zeal, ardor, fervor, vehemence
ateş
fever, temperature
ateş
temperature; mettle
ateş
flush

Do you have a fever? You look flushed. - Ateşin var mı? Kızarmış görünüyorsun.

ateş
vivacity, exuberance
ateş
{i} heat

Tom and Mary were in the middle of a heated argument when John walked into the room. - John odaya girdiğinde Tom ve Marry ateşli bir tartışmanın ortasındaydı.

Tom had a heated argument with Mary. - Tom'un Mary ile ateşli bir tartışması vardı.

ateş
ardor
ateş
{i} discharge
ateş
pyrexia
ateş
{i} mettle
Türkisch - Türkisch
Coşturmak, kışkırtmak, şiddetlendirmek
ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) Hayvanın çevik, hareketli ve oynak olması
ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) Yangın
ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) Harb, savaş.Ateş unsuru, kâinatın bütün kısımlarını istilâ etmiş pek büyük bir unsurdur. Bir damar gibi kâinatın yaratılışından başlayarak her tarafa dalbudak salıp gelen şu şecere-i nâriyeye nazar-ı hikmetle dikkat edilirse, bu şecerenin başında, yani sonunda büyük bir meyvenin bulunduğu anlaşılır. Evet, toprağın iç
ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) Gözyaşı
ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) Hiddet, gazab, şiddet
ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) Hastalık
ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) Kızgınlık, hararet
ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) f. Odun vs. gibi maddelerin yanmasından hasıl olan hâl. Od, nâr
Ateş
od
Ateş
hov
Ateş
(Osmanlı Dönemi) SAM
Ateş
cız
Ateş
kor
Ateş
zer
Ateş
(Hukuk) NAR
ateş
Kırmızı, alev renginde olan. Öfke, hırs, hınç: "Fırlayıp ayağa kalkmış, bir duvara yaslanarak ateş fışkıran gözlerle onu seyre başlamıştı."- T. Buğra
ateş
Evlat acısı bu ..."- H. R. Gürpınar
ateş
Tutuşmuş olan cisim
ateş
Büyük üzüntü, acı: "İçimin ateşi hiç küllenmedi
ateş
Yanıcı cisimlerin tutuşmasıyla beliren ısı ve ışık, od
ateş
Patlayıcı silahların atılması
ateş
Kırmızı, alev renginde olan
ateş
Coşkunluk
ateş
Vücut ısısı: "Ateşi kırktan aşağıya düşmezdi."- S. F. Abasıyanık
ateş
Coşkunluk: "Nejat Efendinin çalışında Peregrini'nin ihtirası, ateşi yoktu."- H. E. Adıvar
ateş
Öfke, hırs, hınç
ateş
Tehlike, felaket
ateş
Isıtma veya pişirme için kullanılan yer veya araç
ateş
Büyük üzüntü, acı
ateş
Seneler geçtikçe daha alevleniyor
ateş
Vücut ısısı
ateş
Yanıcı cisimlerin tutuşmasıyla beliren ısı ve ışık, od, nâr
ateş
(Osmanlı Dönemi) nâr
ateşlendirme
Ateşlendirmek işi
ateşlendirmek
Favoriten