ateşin

listen to the pronunciation of ateşin
Türkisch - Englisch
fire
Something that has produced or is capable of producing this chemical reaction, such as a campfire

We sat around the fire singing songs and telling stories.

To shoot (a device that launches a projectile or a pulse of stream of something)

He fired his radar gun at passing cars.

The evolution of light and heat in the combustion of bodies; combustion; state of ignition
Ardor of passion, whether love or hate; excessive warmth; consuming violence of temper
once thought to be one of four elements composing the universe (Empedocles) bake in a kiln so as to harden; "fire pottery"
The splashes of color that you see when a light source enters a diamond, and is refracted back out by the angle of the facets as well as the shape, color and clarity of the diamond
a fireplace in which a fire is burning; "they sat by the fire and talked"
the act of firing weapons or artillery at an enemy; "hold your fire until you can see the whites of their eyes"; "they retreated in the face of withering enemy fire"
results from malfunction of the internal organs or from extreme mood swings Symptoms include fever, red or bloodshot eyes, swelling, sore throat and flushed face May also include dry mouth, bleeding or inflammed gums, and a desire for cold drinks
To cauterize
The great shaper and transformer of the northern forest Ishkote or ashkote in the Ojibwe
{f} dismiss from a job; set on fire, ignite; shoot a gun; excite, inflame; glow; cast, throw; be ignited; be excited; exposed to heat; bake in a kiln (Ceramics)
drive out or away by or as if by fire; "The soldiers were fired"; "Surrender fires the cold skepticism"
To discharge artillery or firearms; as, they fired on the town
Splendor; brilliancy; luster; hence, a star
To be irritated or inflamed with passion
Torture by burning; severe trial or affliction
Simultaneous release of heat, light, and flame, generated by the combustion of flammable material
(Fuoco - foo-oh-koh) - one of the four elements of Creation, associated with the south and with the ritual spirit blade
To cause a state transition See: transition
ateş
fever

The child's body felt feverish. - Çocuğun vücudu ateşlendi.

You have a little fever today, don't you? - Senin bugün biraz ateşin var, değil mi?

Ateş
(isim) Fire

Where there's smoke there's fire. - Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.

Animals are afraid of fire. - Hayvanlar ateşten korkar.

ateş
fire; fever, temperature; ardour, zeal, fervour; gunfire, discharge; light
ateş
{i} temperature

I think she is sick. She has a temperature. - Sanırım o hasta. Onun ateşi var.

I seem to have a temperature. - Ateşim var gibi görünüyorum.

ateş
light

The difference between the right word and almost the right word is the difference between lightning and the lightning bug. - Doğru kelime ve doğruya yakın kelime arasındaki fark şimşek ve ateş böceği arasındaki farktır.

Tom ran out of matches so he couldn't light the fire. - Tom tüm kibriti tüketti bu yüzden ateşi yakamadı.

ateş
fervor
ateş
shoot

This is the police. Would you mind coming down to the station? W-why? You can't think it's not a crime to go shooting guns off in the middle of town?! - Ben polis. Karakola kadar gelir misiniz? N-neden? Kasabanın ortasında tabancayla ateş etmeye gitmenin bir suç olmadığını düşünemiyor musun?!

Tom didn't shoot anybody. - Tom herhangi birine ateş etmedi.

ateş
shooting

The soldier disdained shooting an unarmed enemy. - Asker silahsız bir düşmana ateş etmeyi reddetti.

This is the police. Would you mind coming down to the station? W-why? You can't think it's not a crime to go shooting guns off in the middle of town?! - Ben polis. Karakola kadar gelir misiniz? N-neden? Kasabanın ortasında tabancayla ateş etmeye gitmenin bir suç olmadığını düşünemiyor musun?!

ateş
element

Our body was formed out of four elements: earth, fire, water, and air. - Bizim bedenimiz dört elementten oluşur: toprak, ateş, su ve hava.

Aristotle believed that everything on Earth was made from four elements: earth, air, fire and water. - Aristoteles dünyadaki her şeyin dört elementten yapılmış olduğuna inanıyordu: toprak, hava, ateş ve su.

ateş
blaze
ateş
ardour
ateş
flame

The car turned over and burst into flames. - Araba devrildi ve ateş aldı.

A small spark often ignites a big flame. - Küçük bir kıvılcım sık sık büyük bir alevi ateşler.

ateş
glow

A bright fire was glowing in the old-fashioned Waterloo stove. - Eski moda Waterloo sobasında parlak bir ateş parlıyordu.

You could see the glow of the fire for miles. - Ateşin parıltısını millerce görebildiniz.

ateş
gunfire

The street fight was interrupted with a hail of gunfire. - Sokak kavgası, silah ateşi yağmuru ile kesildi.

I've been hearing gunfire in the distance. - Ben uzaktan top ateşi duyuyorum.

ateş
fervency
Ateş
(Tıp) ignis
Ateş
(Diş Hekimliği) pyrexia fever
ateş
(Askeriye) Fire!
ateş
danger; catastrophe
ateş
blaze; heat
ateş
a light (for a cigarette)
ateş
gunfire; artillery fire
ateş
pyro
ateş
zeal, ardor, fervor, vehemence
ateş
fever, temperature
ateş
temperature; mettle
ateş
flush

Do you have a fever? You look flushed. - Ateşin var mı? Kızarmış görünüyorsun.

ateş
vivacity, exuberance
ateş
{i} heat

Tom had a heated argument with Mary. - Tom'un Mary ile ateşli bir tartışması vardı.

Tom and Mary were in the middle of a heated argument when John walked into the room. - John odaya girdiğinde Tom ve Marry ateşli bir tartışmanın ortasındaydı.

ateş
ardor
ateş
{i} discharge
ateş
pyrexia
ateş
{i} mettle
Türkisch - Türkisch
Ateşli, coşkun
Ateş renginde
Ateş gibi, yakıcı
ATEŞÎN
(Osmanlı Dönemi) f. Ateşli, canlı, ateşten
ATEŞÎN
(Osmanlı Dönemi) Mc: Şiddetli, hiddetli
ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) Hayvanın çevik, hareketli ve oynak olması
ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) Yangın
ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) Harb, savaş.Ateş unsuru, kâinatın bütün kısımlarını istilâ etmiş pek büyük bir unsurdur. Bir damar gibi kâinatın yaratılışından başlayarak her tarafa dalbudak salıp gelen şu şecere-i nâriyeye nazar-ı hikmetle dikkat edilirse, bu şecerenin başında, yani sonunda büyük bir meyvenin bulunduğu anlaşılır. Evet, toprağın iç
ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) Gözyaşı
ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) Hiddet, gazab, şiddet
ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) Hastalık
ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) Kızgınlık, hararet
ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) f. Odun vs. gibi maddelerin yanmasından hasıl olan hâl. Od, nâr
Ateş
od
Ateş
hov
Ateş
(Osmanlı Dönemi) SAM
Ateş
cız
Ateş
kor
Ateş
zer
Ateş
(Hukuk) NAR
ateş
Kırmızı, alev renginde olan. Öfke, hırs, hınç: "Fırlayıp ayağa kalkmış, bir duvara yaslanarak ateş fışkıran gözlerle onu seyre başlamıştı."- T. Buğra
ateş
Evlat acısı bu ..."- H. R. Gürpınar
ateş
Tutuşmuş olan cisim
ateş
Büyük üzüntü, acı: "İçimin ateşi hiç küllenmedi
ateş
Yanıcı cisimlerin tutuşmasıyla beliren ısı ve ışık, od
ateş
Patlayıcı silahların atılması
ateş
Kırmızı, alev renginde olan
ateş
Coşkunluk
ateş
Vücut ısısı: "Ateşi kırktan aşağıya düşmezdi."- S. F. Abasıyanık
ateş
Coşkunluk: "Nejat Efendinin çalışında Peregrini'nin ihtirası, ateşi yoktu."- H. E. Adıvar
ateş
Öfke, hırs, hınç
ateş
Tehlike, felaket
ateş
Isıtma veya pişirme için kullanılan yer veya araç
ateş
Büyük üzüntü, acı
ateş
Seneler geçtikçe daha alevleniyor
ateş
Vücut ısısı
ateş
Yanıcı cisimlerin tutuşmasıyla beliren ısı ve ışık, od, nâr
ateş
(Osmanlı Dönemi) nâr
ateşin
Favoriten