ateşçi

listen to the pronunciation of ateşçi
Türkisch - Englisch
firefighter
fireman
fireman, stroker
fireman, stoker
stoker
stroker
ateş
fever

I have a cough and a little fever. - Benim öksürüğüm ve biraz ateşim var.

The child's body felt feverish. - Çocuğun vücudu ateşlendi.

Ateş
(isim) Fire

Animals are afraid of fire. - Hayvanlar ateşten korkar.

Where there's smoke there's fire. - Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.

ateş
fire; fever, temperature; ardour, zeal, fervour; gunfire, discharge; light
ateş
{i} temperature

I seem to have a temperature. - Ateşim var gibi görünüyorum.

A nurse took my temperature. - Bir hemşire ateşimi ölçtü.

ateş
light

Though it was cold, he didn't light the fire. - O, soğuk olmasına rağmen ateşi yakmadı.

Tom ran out of matches so he couldn't light the fire. - Tom tüm kibriti tüketti bu yüzden ateşi yakamadı.

ateş
fervor
ateş
shoot

A group of militia saw him and began shooting. - Bir grup milis onu gördü ve ateş açmaya başladı.

Tom didn't have the guts to shoot Mary. - Tom'un Mary'ye ateş edecek cesareti yoktu.

ateş
shooting

A group of militia saw him and began shooting. - Bir grup milis onu gördü ve ateş açmaya başladı.

The man suddenly started shooting his gun. - Adam aniden silahını ateşlemeye başladı.

ateş
element

Aristotle believed that everything on Earth was made from four elements: earth, air, fire and water. - Aristoteles dünyadaki her şeyin dört elementten yapılmış olduğuna inanıyordu: toprak, hava, ateş ve su.

According to the Chinese, the five elements are metal, earth, fire, water and wood. - Çinlilere göre beş element, metal, toprak, ateş, su ve odundur.

ateş
blaze
ateş
ardour
ateş
flame

The car turned over and burst into flames. - Araba devrildi ve ateş aldı.

The bread was scorched from being cooked on the open flame of the camp fire. - Ekmek kamp ateşinin açık alevi üzerinde pişirilmekten yakılmıştı.

ateş
glow

A bright fire was glowing in the old-fashioned Waterloo stove. - Eski moda Waterloo sobasında parlak bir ateş parlıyordu.

You could see the glow of the fire for miles. - Ateşin parıltısını millerce görebildiniz.

ateş
gunfire

The street fight was interrupted with a hail of gunfire. - Sokak kavgası, silah ateşi yağmuru ile kesildi.

The gunfire was getting worse, so we ran down to our cellar. - Silah ateşi kötüleşiyordu bu yüzden aşağıya mahzene koştuk.

ateş
fervency
ateşçiler
the fireman
Ateş
(Tıp) ignis
Ateş
(Diş Hekimliği) pyrexia fever
ateş
(Askeriye) Fire!
ateş
danger; catastrophe
ateş
blaze; heat
ateş
a light (for a cigarette)
ateş
gunfire; artillery fire
ateş
pyro
ateş
zeal, ardor, fervor, vehemence
ateş
fever, temperature
ateş
temperature; mettle
ateş
flush

Do you have a fever? You look flushed. - Ateşin var mı? Kızarmış görünüyorsun.

ateş
vivacity, exuberance
ateş
{i} heat

Tom and Mary were in the middle of a heated argument when John walked into the room. - John odaya girdiğinde Tom ve Marry ateşli bir tartışmanın ortasındaydı.

Tom had a heated argument with Mary. - Tom'un Mary ile ateşli bir tartışması vardı.

ateş
ardor
ateş
{i} discharge
ateş
pyrexia
ateş
{i} mettle
Türkisch - Türkisch
Fabrika, vapur, lokomotif gibi ateşle işleyen yerlerde ocaklara kömür atıp ateşin sürekli yanmasını sağlayan kimse
ocakçı
ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) Hayvanın çevik, hareketli ve oynak olması
ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) Yangın
ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) Harb, savaş.Ateş unsuru, kâinatın bütün kısımlarını istilâ etmiş pek büyük bir unsurdur. Bir damar gibi kâinatın yaratılışından başlayarak her tarafa dalbudak salıp gelen şu şecere-i nâriyeye nazar-ı hikmetle dikkat edilirse, bu şecerenin başında, yani sonunda büyük bir meyvenin bulunduğu anlaşılır. Evet, toprağın iç
ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) Gözyaşı
ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) Hiddet, gazab, şiddet
ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) Hastalık
ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) Kızgınlık, hararet
ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) f. Odun vs. gibi maddelerin yanmasından hasıl olan hâl. Od, nâr
Ateş
od
Ateş
hov
Ateş
(Osmanlı Dönemi) SAM
Ateş
cız
Ateş
kor
Ateş
zer
Ateş
(Hukuk) NAR
ateş
Kırmızı, alev renginde olan. Öfke, hırs, hınç: "Fırlayıp ayağa kalkmış, bir duvara yaslanarak ateş fışkıran gözlerle onu seyre başlamıştı."- T. Buğra
ateş
Evlat acısı bu ..."- H. R. Gürpınar
ateş
Tutuşmuş olan cisim
ateş
Büyük üzüntü, acı: "İçimin ateşi hiç küllenmedi
ateş
Yanıcı cisimlerin tutuşmasıyla beliren ısı ve ışık, od
ateş
Patlayıcı silahların atılması
ateş
Kırmızı, alev renginde olan
ateş
Coşkunluk
ateş
Vücut ısısı: "Ateşi kırktan aşağıya düşmezdi."- S. F. Abasıyanık
ateş
Coşkunluk: "Nejat Efendinin çalışında Peregrini'nin ihtirası, ateşi yoktu."- H. E. Adıvar
ateş
Öfke, hırs, hınç
ateş
Tehlike, felaket
ateş
Isıtma veya pişirme için kullanılan yer veya araç
ateş
Büyük üzüntü, acı
ateş
Seneler geçtikçe daha alevleniyor
ateş
Vücut ısısı
ateş
Yanıcı cisimlerin tutuşmasıyla beliren ısı ve ışık, od, nâr
ateş
(Osmanlı Dönemi) nâr
ateşçi
Favoriten