Şimdi havaalanındayım.
- I'm at the airport now.
O şimdi iyi; ne çok ağır ne de çok hafif.
- It's good now; neither too heavy nor too light.
Bay Clinton, o zamanlar Arkansas'ın valisiydi.
- Mr. Clinton was governor of Arkansas at the time.
Ben o zaman görevde değildim.
- I was off duty at the time.
Tom'un şu anda Boston'da olmadığını duyuyorum.
- I hear that Tom isn't in Boston now.
Şu anda istediğim para değil, fakat zamandır.
- What I want now is not money, but time.
Büyükannem hemen hemen her gün bir yürüyüş için dışarı çıkardı fakat şimdi o nadiren, kırk yılda bir, dışarı çıkar.
- My grandmother used to go out for a walk almost every day, but now she seldom, if ever, goes out.
Bu çılgınca bir fikir gibi görünebilir fakat sanırım hemen şu anda Tom'u ve Mary'i ziyaret etmeye gitmeliyiz.
- It may seem like a crazy idea, but I think we should go visit Tom and Mary right now.
Onun yardımı olmasa, şu an hayatta olmam.
- If it weren't for her help, I would not be alive now.
Asama yanardağı şu an hareketsiz.
- Mt. Asama is now dormant.
Şimdi bile, biz halen onun gerçek katil olduğundan şüpheleniyoruz.
- Even now, we still doubt that he is the real murderer.
Ben o zaman Tom'la birlikte tam oradaydım.
- I was right there with Tom at the time.
Zaman zaman sınıfta uyuyakalırım.
- I fall asleep in the class every now and then.
Tom zaman zaman Mary'den haber alır.
- Tom hears from Mary every now and then.
The pudding was now ready to be served.