at the same time; by continuance from a former state; still

listen to the pronunciation of at the same time; by continuance from a former state; still
Englisch - Türkisch

Definition von at the same time; by continuance from a former state; still im Englisch Türkisch wörterbuch

yet
henüz

Bilim adamları henüz kanser için bir çare bulmadılar. - Scientists haven't found a cure for cancer yet.

O henüz geri gelmedi. Kaza geçirmiş olabilir. - He isn't back yet. He may have had an accident.

yet
sonunda

Sonunda soğuk algınlığın bitti mi? - Are you over your cold yet?

Sonunda gerçeği öğrenecek. - He is yet to know the truth.

yet
conj. yine de
yet
şimdi

Şimdi vardım. Valizimi bile henüz boşaltmadım. - I've just arrived. I haven't even emptied my suitcases yet.

Şimdiye kadar ondan bir kelime duymadım. - I have not heard a word from him as yet.

yet
şu anda

Elvis'in şu anda yaşadığına inanıyorum. - I believe Elvis yet lives.

Şu anda hiç planın var mı? - Do you have any plans yet?

yet
oysaki
yet
daha

Daha bir şey görmedin ki. - You ain't seen nothing yet.

Tom'un üçüncü evliliği mutsuzdu ve hâlâ bir kez daha boşanmayı düşünüyordu. - Tom's third marriage was unhappy and he was considering yet another divorce.

yet
şu tapta
yet
aynı zamanda
yet
yine de

Güneş parlıyordu, yine de hava soğuktu. - The sun was shining, yet it was cold.

Yine de ona pişman olacaksın. - You will yet regret it.

yet
bununla beraber
yet
ama

Bay Saito'yu simaen biliyorum ama henüz onunla tanışmadım. - I know Mr. Saito by sight, but I haven't met him yet.

Uzun süredir Fransızca öğreniyorum ama henüz akıcı değilim. - I've been studying French for a long time, but I'm not yet fluent.

yet
ve yine
yet
(zarf) hâlâ, henüz, daha, şimdiye kadar, şimdiye dek, sonunda, hatta, yine de
yet
derhal
yet
ancak

Ancak Japonya hâlâ diğer ülkeler tarafından yeterince anlaşılamamıştır, ve Japonlar, aynı şekilde, yabancıları anlamayı zor bulmuştur. - Yet Japan is still not sufficiently understood by other countries, and the Japanese, likewise, find foreigners difficult to understand.

Ülke bölünür ancak dağlar ve ırmaklar vardır. - The country is divided, yet there are mountains and rivers.

yet
not as yet henüz değil
yet
daha; henüz; hâlâ: They haven't come yet. Daha gelmediler. "Can I come in?" "Not yet." "Girebilir miyim?" "Henüz değil." I have yet to
yet
(bağlaç) yine de, ama, ancak, buna rağmen, oysa
Englisch - Englisch
yet
at the same time; by continuance from a former state; still
Favoriten