Gerçeği söylemek gerekirse, bu konu onu hiç ilgilendirmez.
- To tell the truth, this matter does not concern it at all.
Elektronik sigaradan çıkan duman miktarı hiç fena değil.
- The amount of smoke that comes out of an electronic cigarette isn't bad at all.
Senin metodlarınla hiçbir şekilde aynı fikirde değilim.
- I don't agree with your methods at all.
Tom hiçbir şekilde ikna olmuş gibi görünmüyor.
- Tom doesn't look at all convinced.
Güneş olmasa hiçbir biçimde yaşayamayız.
- If it were not for the sun, we could not live at all.
O hiçbir biçimde sorun olmayacak.
- It's not going to be a problem at all.
Asla hatalı değilsin.
- You are not at all wrong.
Tom Mary'yi asla görmek istemiyor.
- Tom doesn't want to see Mary at all.
Tom, Mary'ye hiç de kulak asmadı.
- Tom paid no attention to Mary at all.
Onun tuhaf olduğunu hiç de düşünmüyorum.
- I don't think it's strange at all.
If you can see any problems at all, tell us so we can fix them.
... Now, we all know that we've got to do more. And so I've put forward a specific $4 trillion ...
... It's all sorts of civil society groups, and it's huge ...