Leyla yanında daima o silahı taşıyordu.
- Layla carried that gun with her at all times.
Mary dizüstü bilgisayarını her zaman yanında bulundurur.
- Mary keeps her laptop with her at all times.
Her zaman çevrenize dikkat edin.
- Pay attention to your surroundings at all times.
Zaman zaman depresyona girerim.
- I get depressed at times.
Zaman zaman can sıkıcı baş ağrısı çekti.
- At times, he suffered from a painful headache.
O arada bir saldırganlaşır.
- He gets tough at times.
Hepimiz bazen bir aptal gibi davranırız.
- We all make fools of ourselves at times.
Bazen onu anlayamıyorum.
- At times I can't understand him.
This means, at times, long and perhaps overly discursive discussions of other taxa.
... It's easy for me to access at all times. ...
... as if it's on a presence in our heads at all times is simply about ...