Biraz geçmişi araştırma yapıyorum, ve size birkaç soru sormak istiyorum.
- I'm doing some history research and would like to ask you a few questions.
Tavsiye sormaktan çekinme.
- Don't hesitate to ask for advice.
Tom Mary'ye bir soru sormak istedi.
- Tom wanted to ask Mary a question.
Soru sormaktan korkma.
- Don't be afraid to ask questions.
Sadece onu istemek zorundasın.
- You have only to ask for it.
Onlar barış istemek için geldi.
- They came to ask for peace.
Tom Mary'ye bazen yapmak zorunda olduğumuz bütün şeyin af dilemek olduğunu söyledi.
- Tom told Mary that sometimes all you have to do is ask for forgiveness.
Ben dikkatsizce e-posta adresini sildim ve onun için Yeni Zelandadaki Russel'den rica etmek zorunda kaldım.
- I carelessly deleted your e-mail address and had to ask Russell in New Zealand for it.
Tom'un beni affetmesini rica etmek için kararımı verdim.
- I've made up my mind to ask Tom to forgive me.
Tom bana Mary'yi dansa davet etmek istediğini söyledi.
- Tom told me that he intended to ask Mary to the dance.
Tom baloya Mary'yi davet etmek istedi.
- Tom wanted to ask Mary to the prom.
Altı yaşındaki birine sorun, altmış yaşındaki birine değil.
- Ask a six-year-old, not a sixty-year-old.
Tavsiye sormaktan çekinme.
- Don't hesitate to ask for advice.
Tom Mary'ye çıkma teklif etmek istedi.
- Tom wanted to ask Mary out on a date.
Madem ki Tom ve Mary ayrıldılar, ona çıkma teklif etmek için sorun yok.
- Now that Tom and Mary have broken up, it's probably OK to ask her out on a date.
To ask for a gift is a privilege, a wonderful expression of commitment to and ownership of the organization. Getting a yes to an ask can be a rush, but asking for the gift can and should be just as rewarding.
Communication researchers call this the foot-in-the-door syndrome. Essentially it's based on the observation that people who respond positively to a small “ask” are more likely to respond to a bigger “ask” later on.
Soldiers currently in theatre will not be made redundant.
- Şu an tiyatrodaki askerler ihtiyaç fazlası yapılmayacaklar.
All the soldiers were brave.
- Bütün askerler cesurdu.
Senator Tom Jackson was opposed to conscription.
- Senatör Tom Jackson zorunlu askerliğe karşı çıktı.
Tom avoided military service.
- Tom askerlikten kaçtı.
I had my military service in Ankara.
- Askerlik görevimi Ankara'da yaptım.
The arrival of the troops led to more violence.
- Askerlerin gelişi daha fazla şiddete yol açtı.
Lincoln said troops were needed.
- Lincoln, askerlerin gerekli olduğunu söyledi.
Do you know the name of the most successful military man from this area?
- Bu civardaki en başarılı askerin adını biliyor musun?
A change of opinions is almost unknown in an elderly military man.
- Yaşlı bir askeri adamda bir görüş değişikliği neredeyse bilinmiyor.
The army sent soldiers to remove the miners.
- Ordu, madencileri uzaklaştırmak için asker gönderdi.
Tom decided to enlist in the army.
- Tom askere yazılmaya karar verdi.
Lincoln said troops were needed.
- Lincoln, askerlerin gerekli olduğunu söyledi.
The arrival of the troops led to more violence.
- Askerlerin gelişi daha fazla şiddete yol açtı.
Tom has been AWOL since last week.
- Tom geçen haftadan beri asker kaçağı.
All the soldiers were gallant.
- Bütün askerler cesurdu.
War compelled soldiers to go to the front.
- Savaş askerleri cepheye gitmeye zorladı.
The troops easily put down the rebellion.
- Askerler isyanı kolayca bastırdı.
Manila fell to Japanese troops.
- Manila, Japon askerlerine düştü.
Soldiers go on patrol in a military vehicle.
- Askerler askeri bir araçta devriye giderler.
Tom is still a rookie.
- Tom hâlâ bir acemi asker.
The boy is playing with his toy soldiers.
- Oğlan oyuncak askerleri ile oynuyor.
Tom doesn't want to be a paramedic.
- Tom paraşütçü askeri doktor olmak istemiyor.
Was he a paratrooper?
- O bir paraşütçü asker miydi?