Çin'e gidersem, bu mümkün olduğu kadar çok Çince konuşmak amacıyla olurdu.
- If I go to China, it would be for the purpose of speaking Chinese as much as possible.
Onları ziyaret etmeden önce, kültürleri hakkında mümkün olduğu kadar çok bilgi sahibi olduk.
- We learned as much as possible about their culture before visiting them.
Erkek kardeşim benim yediğimin iki katı kadar yemek yiyor.
- My brother eats twice as much as I do.
Mutluluğun yüzde 90 kadarı tutum, yaşam kontrolü ve ilişkiler gibi unsurlardan geliyor.
- As much as 90 percent of happiness comes from elements such as attitude, life control and relationships.
O biraz ele avuca sığmaz biri.
- She's a bit of a handful.
Tom bir avuç dolusu kuru üzüm yedi.
- Tom ate a handful of raisins.
Tom cebine uzandı ve bir avuç dolusu bozuk para çıkardı.
- Tom reached into his pocket and pulled out a handful of coins.
Mary'nin onu sevdiği kadar çok Tom Mary'yi sevmiyordu.
- Tom didn't love Mary as much as she loved him.
Tom onun senin satmaya çalıştığın o zımbırtıya 300 dolar kadar çok harcamaya istekli olduğunu söylüyor.
- Tom says he's willing to spend as much as $300 on that gizmo you're trying to sell.
Tom eğildi ve bir avuç dolusu kum aldı.
- Tom bent down and picked up a handful of sand.
Tom kaseden bir avuç patlamış mısır aldı.
- Tom took a handful of popcorn from the bowl.
Tom eğildi ve bir avuç dolusu kum aldı.
- Tom bent down and picked up a handful of sand.
Buluşmaya yalnızca bir avuç dolusu insan geldi.
- Only a handful of people came to the meeting.