Bu durumda halimizin ne olacağı çok belirsiz.
- We're on pretty shaky ground as it is.
Keşke seninle gidebilsem ama bu durumda, gidemem.
- I wish I could go with you, but as it is, I can't.
Ben onun seni sevdiğini sanıyordum, ama gerçekte, o başka bir kız seviyordu.
- I thought he loved you, but as it is, he loved another girl.
Benim şarabımın içinde olmadığı sürece suyun nereye aktığı benim için gerçekten önemli değil.
- It really doesn't matter to me where the water flows, as long as it is not in my wine.
Aksanından belli olduğu gibi, o bir yabancı.
- He is a foreigner, as is evident from his accent.
Çoğunlukla olduğu gibi, Tom sınıfa geç kalmıştı.
- Tom was late for class, as is often the case.
I bought the car as is, so the seller was within his legal rights to refuse to repair it when it broke down after two days.