Doğrusu ondan hoşlanmıyorum.
- As a matter of fact, I dislike him.
Doğrusunu isterseniz o benim kız kardeşim.
- As a matter of fact, she is my sister.
Nitekim Tanrı insanın itaat etmesini istiyor. Itaatsizlik etmek aramaktır.
- As a matter of fact, God wants man to disobey. To disobey is to seek.
Nitekim, Tom bunu tek başına yaptı.
- As a matter of fact, Tom did that by himself.