Select Keyboard:
Türkçe ▾
  1. Türkçe
  2. English
  3. العربية
  4. Dansk
  5. Deutsch
  6. Ελληνικά
  7. Español
  8. فارسی
  9. Français
  10. Italiano
  11. Kurdî
  12. Nederlands
  13. Polski
  14. Português Brasileiro
  15. Português
  16. Русский
  17. Suomi
  18. Svenska
  19. 中文注音符号
  20. 中文仓颉输入法
X
"1234567890*-Bksp
Tabqwertyuıopğü,
CapsasdfghjklşiEnter
Shift<zxcvbnmöç.Shift
AltGr

artıklar

listen to the pronunciation of artıklar
Türkisch - Englisch
remains
leftovers

I fed the leftovers to my dog. - Yemek artıklarıyla köpeğimi besledim.

Tom fed his leftovers to his dog. - Tom, artıkları ile köpeği besledi.

leavings
oddments
refuse
residuals

One must wait for the residuals to converge before being able to use the simulation's results. - Simülasyon sonuçlarını kullanmadan önce artıkların biraraya gelmesini beklemek gerekir.

artık
no longer

I no longer want that. - Artık onu istemiyorum.

He could no longer contain his anger. - O artık öfkesini tutamadı.

artık
residual

One must wait for the residuals to converge before being able to use the simulation's results. - Simülasyon sonuçlarını kullanmadan önce artıkların biraraya gelmesini beklemek gerekir.

artık
anymore

I don't love you anymore. - Artık seni sevmiyorum.

I don't like him anymore. - Artık onu sevmiyorum.

artık
remnant
artık
longer

I no longer love him. - Artık onu sevmiyorum.

France's currency was the franc, and its symbol was ₣. While it is no longer used in France, francs are still in use in some former French colonies such as Guinea. - Fransa'nın para birimi franktı ve sembolü ₣ idi. Frank Fransa'da artık kullanılmıyor ama Gine gibi bazı eski Fransız kolonilerinde hâlâ kullanılmaktadır.

artık
no more

There will be no more problems. - Artık sorun olmayacak.

He could get no more money. - O, artık para alamadı.

artık
(Çevre) debris
artık
any longer

I can't put up with his violence any longer. - Ben artık onun zorbalığına katlanamam.

He couldn't hold his temper any longer. - O artık öfkesini tutamadı.

artık
{i} leftover

Tom fed his leftovers to his dog. - Tom, artıkları ile köpeği besledi.

Tom didn't know what to do with the leftover food. - Tom artık yemeği ne yapacağını bilmiyordu.

artık
{i} dreg
artık
at that

I'll leave it at that. - Artık bir şey söylemeyeceğim.

There were many things that I thought were important at that time that I no longer believe are important. - Artık önemli olduğuna inanmadığım, o zamanlar önemli olduğunu düşündüğüm çok şey vardı.

artık
remaining
artık
as late as
artık
left over
artık
(Madencilik) gob
artık
any more

Your daughter is not a child any more. - Kızınız artık bir çocuk değildir.

I can't stand this pain any more. - Ben bu acıya artık dayanamıyorum.

artık
(İnşaat) remanent
artık
hog-wash
artık
orphan
artık
(Jeoloji) tailing
artık
wastes
artık
redundant
artık
resudial
artık
remains
artık
(Ticaret) balance
artık
fag-end
artık
(Muzik) augment
artık
residuum
artık
leftovers

Tom fed his leftovers to his dog. - Tom, artıkları ile köpeği besledi.

Dan ate the leftovers. - Dan yemek artıklarını yedi.

artık
{s} left

I fed the leftovers to my dog. - Yemek artıklarıyla köpeğimi besledim.

Tom didn't know what to do with the leftover food. - Tom artık yemeği ne yapacağını bilmiyordu.

artık
ever after
artık
remainder
artık
{i} leaving
artık
offal
artık
waste

Let's not waste any more of each other's time. - Artık birbirimizin zamanını boşa harcamayalım.

I can't afford to waste any more time. - Artık daha fazla zaman harcamayı göze alamam.

artık
scrap

Tom feeds table scraps to his dog. - Tom masa artıklarıyla köpeğini besler.

Give the scraps to the dog. - Artıkları köpeğe verin.

artık
oddment
artık
refuse

I refuse to obey you any longer. - Artık sana itaat etmeyi reddediyorum.

I refuse to herd geese any longer with that girl. - Ben artık o kızla kazları gütmeyi reddediyorum.

artık
surplusage
artık
excess
artık
above

Deep water fish never see the light and live all their lives from the scraps that come from above. - Derin su balıkları asla ışığı görmezler ve bütün hayatlarını yukarıdan gelen artıklarla yaşarlar.

artık
rump
artık
from now on

I don't know what to do from now on. - Artık ne yapacağımı bilmiyorum.

From now on, they can do whatever they like. - Artık ne isterlerse yapabilirler.

artık
(Hukuk) residue
artık
waste, waste material, refuse; leftovers, remains; residue; remnant; waste; left over, remaining; residual
artık
superfluous, redundant, extra
artık
last part of something after the best part of it has been used
artık
residue; shoddy
artık
discard
artık
dregs
artık
depot
artık
tag end
artık
dross
artık
remnant, residue
artık
fag end
artık
left, left over
artık
leftover of cloth (British)
artık
scraps

He didn't know what to do with the scraps of food. - Yemek artıklarını ne yapacağını bilmiyordu.

Tom feeds table scraps to his dog. - Tom masa artıklarıyla köpeğini besler.

artık
spoils
artık
spilth
artık
megass
artık
{i} rest

He could no longer restrain himself. - O artık kendini tutamadı.

Tom once ate at an cheap restaurant and got food poisoning, so now he is very careful about where he eats. - Tom bir zamanlar ucuz bir restoranda yemek yedi ve gıda zehirlenmesi oldu, bu yüzden artık nerede yemek yediği hakkında çok dikkatli.

artık
hog wash
artık
screenings
artık
spoil
artık
trash
artık
{i} effluent
artık
{i} shoddy
artık
over

The 2014 Sochi Winter Olympics are now over. - 2014 Sochi Kış olimpiyatları artık bitti.

Let's not go over that again. - Artık onun hakkında konuşmayalım.

elekte kalan artıklar
siftings
Türkisch - Türkisch

Definition von artıklar im Türkisch Türkisch wörterbuch

artık
Bundan böyle, sonra, daha, yeter
Artık
çıktı
artık
Bir şey harcandıktan sonra artan bölümü
artık
Kalan veya artan bölüm
artık
Bundan böyle, sonra, daha, yeter: "Artık onlar en lüks gazino ve barlara gidiyorlar, gecelerini oralarda geçiriyorlardı."- T. Buğra
artık
İçildikten, yenildikten veya kullanıldıktan sonra geriye kalan
artık
Daha çok, daha fazla