Tom görünüşte otuz yaşlarında yakışıklı bir adam.
- Tom is a handsome man, apparently in his thirties.
Tom kayıtları tahrif ettiği için görünüşte suçlu.
- Tom is apparently guilty of falsifying records.
Belli ki o adam bizi yanıltıyor.
- The man is apparently deceiving us.
Belli ki Tom Mary'den hoşlanmıyor.
- Apparently, Tom doesn't like Mary.
Tom, görünen o ki çok ikna ediciydi.
- Tom was apparently very convincing.
Ben Tom'un Mary'ye ödediğini düşündüm ama görünüşe bakılırsa ben yanlışmışım.
- I thought Tom had paid Mary, but apparently I was wrong.
Görünüşe bakılırsa, Tom, Mary ve John'un düğününe gitmek istemiyordu.
- Tom apparently didn't want to go to Mary and John's wedding.
Görünüşe göre, otobüs geç kaldı.
- Apparently, the bus is late.
Tom, görünüşe göre yapacağını söylediği şeyi yapmadı.
- Tom apparently didn't do what he said he would do.
Anlaşılan Mary beni sevmiyor.
- Apparently, Mary doesn't like me.
Anlaşılan ben evlatlığım.
- Apparently I'm adopted.
İnsanlar hâlâ tamamen bir yerli konuşucu gibi ses çıkarmadığın aşikar olduğunda sadece dil yeteneğiniz üzerine size iltifat etmek eğilimindedir.
- People tend to only compliment you on your language ability when it's apparent that you still don't quite sound like a native speaker.
Bunu benim için yapmak istemediğin oldukça aşikar.
- It's quite apparent that you don't want to do this for me.
Bunu benim için yapmak istemediğin oldukça aşikar.
- It's quite apparent that you don't want to do this for me.
İnsanlar hâlâ tamamen bir yerli konuşucu gibi ses çıkarmadığın aşikar olduğunda sadece dil yeteneğiniz üzerine size iltifat etmek eğilimindedir.
- People tend to only compliment you on your language ability when it's apparent that you still don't quite sound like a native speaker.
Bariz gerçek gerçekten bir yalandı.
- The apparent truth was really a lie.
Tom bariz acı içinde değil.
- Tom is in no apparent pain.
O hemen belli oldu mu?
- Was that immediately apparent?
Birinin parayı yanlışlıkla aldığı belliydi.
- It was apparent that someone had taken the money by mistake.
Şirket belirgin bir sebep olmadan onu geri çevirdi.
- The company turned him down for no apparent reason.
Tom'da belirgin yaralanmalar yoktu.
- Tom had no apparent injuries.
Söylediğimi anlamadığı açıktı.
- It was apparent that he did not understand what I had said.
Bu açık olmalı ama görünüşe göre değil.
- This should be obvious, but apparently it's not.
Tom, görünen o ki çok ikna ediciydi.
- Tom was apparently very convincing.
Apparently they are going to contact the adoption agency and see if they can locate that child. .
A man may be apparently friendly, yet malicious in heart.
If he should scorn me so apparently.
This apparent motion is due to the finite velocity of light, and the progressive motion of the observer with the earth, as it performs its yearly course about the sun.
... apparently we didn't know what happened, that the president, the day after that happened, ...
... And apparently, they were all dead. ...