Her neyse, bu zor konuyu gündeme getirebildiğin için memnunum.
- Anyway, I'm glad you were able to broach this difficult subject.
Her neyse, ben sizin meşgul olmak zorunda olduğunuzu biliyorum, bu yüzden gideyim.
- Anyway, I know you must be busy, so let me go.
Her neyse, ben sizin meşgul olmak zorunda olduğunuzu biliyorum, bu yüzden gideyim.
- Anyway, I know you must be busy, so let me go.
Her neyse, daha fazla zamanını almayacağım.
- Anyway, I won't take up any more of your time.
Nasıl olsa çok aç değildim.
- I wasn't very hungry anyway.
Tom'a onu yapmasını söylemek zorunda değildin. O nasıl olsa onu yapardı.
- You didn't have to tell Tom to do that. He'd have done it anyway.
Tom'u herhangi bir şekilde asla dinlemem.
- I never listen to Tom anyway.
Onu herhangi bir şekilde yapmayı planlıyorsan, ne kadar erken olursa, o kadar iyi.
- If you're planning on doing it anyway, the sooner, the better.
Her halükarda çok geç.
- It's too late anyway.
Tom iyi hissediyordu, ama her halükarda çalışmaya gitti.
- Tom didn't feel well, but he went to work anyway.
Yorgunum, ama zaten gidiyorum.
- I'm tired, but I'm going anyway.
Zaten ondan asla hoşlanmadım.
- I never liked that one anyway.
Neden her durumda burada olmak zorundayım?
- Why do I have to be here anyway?
Ne olursa olsun gitmek istemedim.
- I didn't want to go anyway.
Tom ondan hoşlanmadı ama yine de onu satın aldı.
- Tom didn't like it, but he bought it anyway.
Tom iyi hissetmiyordu ama yine de işe gitti.
- Tom didn't feel well, but he went to work anyway.
He didn't enjoy washing his car, but it was so dirty that he did it anyway.
He that sleeps in the day-time, or is in suspense, fear, anyway troubled in mind, or goes to bed upon a full stomach, may never hope for quiet rest in the night .
... I think it would happen anyway, just out of necessity. ...
... patients here which team do you support anyway and who is your favorite player ...