Long after lay he musing at her mood, / Much grieu'd to thinke that gentle Dame so light, / For whose defence he was to shed his blood.
The two countries will negotiate a settlement to the crisis.
- İki ülke kriz için bir anlaşma görüşecekler.
The next step was to negotiate terms of a peace treaty.
- Bir sonraki adım barış anlaşmasının koşullarını görüşmekti.
It is not easy to be understood by everybody.
- Herkes tarafından anlaşılmak kolay değildir.
You don't need to sound like a native speaker in order to be understood.
- Anlaşılmak için yerli konuşmacı gibi konuşmana gerek yok.
I happen to agree with Tom.
- Tom'la tesadüfen anlaşıyorum.
Tom and I usually agree with each other.
- Tom ve ben genellikle birbirlerimizle anlaşırız.
You don't need to sound like a native speaker to be understood.
- Anlaşılmak için bir yerli konuşucu gibi ses çıkarmana gerek yok.
Women are meant to be loved, not to be understood.
- Kadınlar anlaşılmak değil, sevilmek ister.