Öfkeli kalabalık, arabaları devirdi ve mağazaların önündeki camları kırdı.
- The angry mob overturned cars and smashed storefront windows.
Neden bu kadar öfkelisin?
- Why are you so angry?
O, kendisine kızmıştı.
- He was angry with himself.
O, doğal olarak çok kızmıştı.
- He was naturally very angry.
Kızgınsan ona kadar; çok kızgınsan yüze kadar say.
- When angry, count ten; when very angry, a hundred.
Sebep olmadan asla kızgın olmam.
- I'm never angry without reason.
Nadiren kızgın ya da sinirli olur.
- He seldom gets angry or irritated.
Sinirli olmadığını umut ediyorum.
- I hope that you are not angry.
Oldukça hiddetli görünüyorsun.
- You look pretty angry.
Tom odayı öfkeyle terk etti.
- Tom left the room angry.
Tom'un kızmak için nedenleri vardı.
- Tom had reasons to be angry.
Tom kızmakta haklıydı.
- Tom had every right to be angry.
İnsanlar ona karşı geldiği zaman o sinirlenmek eğilimindedir.
- He tends to get angry when people oppose him.
Sebep olmadan asla kızgın olmam.
- I'm never angry without reason.
Gök gürültüsü bilimsel olarak açıklanmıştır, ve insanlar onun tanrıların insanlara kızgın olduğunun bir işareti olduğuna artık inanmıyorlar, bu yüzden gök gürültüsü de biraz daha az korkutucudur.
- Thunder has been explained scientifically, and people no longer believe it is a sign that the gods are angry with them, so thunder, too, is a little less frightening.
Leyla bütün beyaz insanlarla kavgalıydı.
- Layla was angry with all white people.
Mary, sakin ol. Kızmak zararlıdır.
- Mary, come down. It is harmful to get angry.
Kızmak için neden yok.
- That's no reason to get angry.
Tom öfkeyle kapıyı kapattı.
- Tom angrily closed the door.
Aktris sözleşmesini öfkeyle yırttı.
- The actress tore up her contract angrily.
O, Şu anda bakıyorsun. Sen röntgenliyorsun Tom dedi kızgınlıkla.
- Just now, you were looking. You Peeping Tom,she said angrily.
Kızgınlıkla Hey, suyumu kirlettiniz! diye bağırdı.
- He shouted angrily, Hey! You contaminated my water!
Sinirlenmemek için dikkatli olmalısın.
- You must be careful not to get angry.
Erkek arkadaşım başka kızlarla konuştuğu zaman sinirleniyorum.
- I get angry when my boyfriend talks to other girls.
O, kızgın bir şekilde ona baktı.
- He looked at her angrily.
Mary kızgın bir şekilde ayağını yere vurdu.
- Mary stomped her foot angrily.
The broken glass left two angry cuts across my arm.
An angry mob started looting the warehouse.
Angry clouds raced across the sky.
It was his silence that made her angry.
- It was his silence which made her angry.
It was his silence which made her angry.
- It was his silence that made her angry.
A man said he'd give me five pounds if I'd paint him and his missis and the dog and the cottage. And I went and put the fowls in instead of the dog, and he was waxy, so I had to knock a quid off.
The customer gave a red-faced account of the argument with the waiter.
... and angry and fun and, like, we have this gigantic bridge that be drops down from the ...
... thunder? Are they angry at us?" ...