English is my mother tongue.
- İngilizce benim anadilim.
My mother tongue is Spanish.
- Benim ana dilim İspanyolca'dır.
French is Tom's primary language.
- Fransızca Tom'un ana dilidir.
His primary reason for going out was to see Patty.
- Onun dışarı çıkmak için ana nedeni Patty'yi görmekti.
Dan didn't even take basic anatomy classes.
- Dan temel anatomi derslerine bile girmedi.
The main streets of many small towns have been all but abandoned thanks, in large part, to behemoths like Wal-Mart.
- Birçok küçük kasabaların ana yolları büyük ölçüde Wal-Mart gibi büyük devlerin sayesinde neredeyse bırakılmaktadırlar.
Iranians used to eat main meal with yoghurt.
- İranlılar ana yemeği yoğurt ile yerlerdi.
The separation of church and state is one of the fundamental principles of the Constitution.
- Kilise ve devletin ayrılması, anayasanın temel ilkelerinden biridir.
The separation of church and state is one of the fundamental principles of the Constitution.
- Kilise ve devletin ayrılması, anayasanın temel ilkelerinden biridir.
Water is the principle of all things; all comes from water, and to water all returns.
- Su her şeyin anasıdır; her şey sudan gelir, ve suya döner.
Our headquarters are in Boston.
- Ana merkezlerimiz Boston'da.
Capital, land and labor are the three key factors of production.
- Sermaye, toprak ve iş gücü üretiminin üç ana faktörüdür.
I just need a moment.
- Benim sadece bir ana ihtiyacım var.
I guess Mom's native language was Esperanto.
- Ana'nın ana dili Esperantoydu galiba.
Self-confidence is the principal element of any great endeavor.
- Bir büyük girişimin ana elemanı kendine güvendir.
We found it very hard going back to our base camp in the blizzard.
- Kar fırtınasında ana kampımıza geri dönmeyi çok zor bulduk.
His home country is Germany.
- Onun anavatanı Almanya'dır.
We are in our homeland.
- Biz bizim anavatanımızdayız.
The American Civil War is the central theme of the book.
- Amerikan İç Savaşı, kitabın ana temasıdır.
Envy is the central fact of American life.
- Kıskançlık, Amerikan yaşamının ana gerçeğidir.
The children called Tom a mama's boy.
- Çocuklar Tom'a anasının kuzusu dediler.
I still call my mother Mama.
- Hâlâ anneme ana diyorum.
Tom respects his parents.
- Tom, ana-babasına saygı duyar.
Parents have a prior right to choose the kind of education that shall be given to their children.
- Ana baba, çocuklarına verilecek eğitim türünü seçmek hakkını öncelikle haizdirler.
sf.
The cardinal directions are: north, south, east, and west.
- Ana yönler kuzey, güney, doğu ve batıdır.
John took a key out of his pocket.
- John cebinden bir anahtar çıkardı.
It goes without saying that honesty is the key to success.
- Başarının anahtarı olan dürüstlük söylenilmediği taktirde sürer
Tom has turned off the master switch.
- Tom ana şalteri kapattı.
They say that that man has a master key which opens all the doors of the city.
- Onlar bu adamın şehrin tüm kapılarını açan, usta bir anahtara sahip olduğunu söylüyor.
Coffee is one of the staples of Brazil.
- Kahve, Brezilya'nın ana ürünlerinden biridir.
In English there are eight main parts of speech: noun, verb, adjective, adverb, pronoun, preposition, conjunction and finally interjection.
- İngilizcede dilin sekiz ana bölümü vardır:isim,fiil,sıfat,zarf,zamir,edat,bağlaç ve son olarak ünlem.
The trunk is the main part of a tree.
- Gövde bir ağacın ana parçasıdır.
The main street is very broad.
- Ana cadde çok geniştir.
Jefferson was aware of the literary tradition of anas, which extended back at least as far as Athenaeus's Dipnosophistarum, a delightful collection of table talk from ancient times covering a variety of subjects including law, literature, medicine, and philosophy.