an extreme state or condition; hence, calamity, danger, distress, etc

listen to the pronunciation of an extreme state or condition; hence, calamity, danger, distress, etc
Englisch - Türkisch

Definition von an extreme state or condition; hence, calamity, danger, distress, etc im Englisch Türkisch wörterbuch

extreme
{s} aşırı

Öneriniz biraz aşırı. - Your proposal is a bit extreme.

Tom'un işi aşırı stress yaratıyor. - Tom's job creates extreme stress.

extreme
{i} en uç nokta
extreme
(Meteoroloji) uç değerler
extreme
son had
extreme
çok

Biz Tom'un önerisini çok aşırı olarak reddettik. - We rejected Tom's suggestion as too extreme.

Ton son derece çok bilmiş. - Tom is extremely sophisticated.

extreme
(düşünce/vb.) aşırı
extreme
çok büyük
extreme
müfrit
extreme
(Tıp) Uç, son en uçta veya en sonda olan
extreme
{i} aşırı derece

Bu onun için aşırı derecede zordur. - This is extremely hard for him.

Mary aşırı derecede çekici. - Mary is extremely attractive.

extreme
aşırı,uç nokta
extreme
{s} mutlâk
extreme
kenar
extreme

Fadıl açgözlülüğünü örtmek için uçlara gitti. - Fadil went to extremes to cover up his greed.

O bir uçtan diğerine düştü. - He fell from one extreme to the other.

extreme
{i} uç, sınır
extreme
{s} şiddetli

Tom son derece şiddetli. - Tom is extremely violent.

extreme
(isim) en uç nokta, sınır, son derece, aşırı derece, ölçüsüzlük, aşırılık, tezat, çıkmaz
extreme
{s} olağanüstü

Onlar olağanüstü durumlar. - They are the extreme cases.

Englisch - Englisch
extreme
an extreme state or condition; hence, calamity, danger, distress, etc
Favoriten