Esperanto, dünyayla kucaklaşmamızı sağlıyor.
- Esperanto allows us to embrace the world.
Tom evrak çantasından bir klipsli kağıt altlığı çıkardı.
- Tom took a clipboard out of his briefcase.
Onu benimsememiz gerekir.
- We should embrace that.
Yerleşimciler Hıristiyan dinini kucakladı.
- The settlers embraced the Christian religion.
O, ayrılmadan önce akrabalarının kucakladı.
- He embraced his relatives before he left.
Tom, Mary'yi kucaklamaya çalıştı.
- Tom tried to embrace Mary.
Linda, Dan'ın onu sıkıca kucaklamasını istedi.
- Linda asked Dan to embrace her tightly.
Tom evrak çantasından bir klipsli kağıt altlığı çıkardı.
- Tom took a clipboard out of his briefcase.
Tom Mary'ye klipsli kağıt altlığını uzattı.
- Tom handed Mary the clipboard.
... this mess, or do we embrace a new economic patriotism that says, America does best when ...
... But if we embrace different narrative forms, different ...