an elevated place; a superior region; a height; the sky; heaven

listen to the pronunciation of an elevated place; a superior region; a height; the sky; heaven
Englisch - Türkisch

Definition von an elevated place; a superior region; a height; the sky; heaven im Englisch Türkisch wörterbuch

high
{s} önemli

Bu, günümün önemli olayıydı. - This was the highlight of my day.

O lisede, spor, derslerden daha önemlidir. - At that high school, sports is more important than academics.

high
uyuşturucu etkisi altında
high
{s} sarhoş
high
on high gökte
high
taşkın (neşe)
high
barometrenin yüksek olduğu bölge
high
öfkelenmek
high
fahiş (fiyat)
high
yüksek derece

Üniversite ona en yüksek dereceyi bahşetti. - The university conferred its highest degree on him.

Norveççe, İsveççe ve Danimarkaca karşılıklı olarak yüksek derecede anlaşılabilirdir. - Norwegian, Swedish and Danish are mutually intelligible to a high degree.

high
doruk

Everest dağının doruk noktası dünyada en yüksek noktadır. - The peak of mount Everest is the highest spot in the world.

Fiyatlar on üç yılın doruk noktasına çıktı. - Prices have reached a 13-year high.

high
mutluluk
high
coşku
high
büyük heyecan
high
yükseğe

Fare çok yükseğe sıçrasa da, kedi tarafından yakalanır. - If jumps too high the rat - it's captured by the cat.

Bir ödül kazanmak için yeterince yükseğe zıplamadı. - He didn't jump high enough to win a prize.

high
(sıfat) yüksek, yukarı, uyuşturucu almış, üst, büyük, şiddetli, aşırı, önemli, soylu, yüce, ileri, üstün, neşeli, sarhoş, uçmuş, esrarın etkisinde
high
{s} aşırı
high
{s} üstün

Egzosfer atmosferin en üst tabakasıdır. 10.000 kilometreye kadar termosferin üstünden uzanır. - The exosphere is the highest layer of the atmosphere. It extends from the top of the thermosphere up to 10,000 kilometers.

Bu tekne üstün kaliteli alüminyum ve yüksek güçlü demir ile yapılır. - This boat is made with high grade aluminum and high strength iron.

high
{s} yüce
high
{s} kibirli, kendini beğenmiş
high
{i} uçma

Hiçbir kuş gereğinden çok yükseğe uçmaz, eğer ki kendi kanatlarıyla uçuyorsa. - No bird soars too high if he soars with his own wings.

Englisch - Englisch
high
an elevated place; a superior region; a height; the sky; heaven

    Silbentrennung

    an el·e·va·ted place; a su·pe·ri·or region; a height; the sky; heav·en

    Aussprache

Favoriten