although; albeit

listen to the pronunciation of although; albeit
Englisch - Türkisch
rağmen; olsa
all
{i} hepsi

Onların hepsi sadece kızları götürmek için buradalar. - All of them are just here to pick up girls.

Kılıç çekenlerin hepsi kılıçla ölecek. - All they that take the sword shall perish with the sword.

all
{i} her şey

Aşkta ve savaşta her şey adildir. - All's fair in love and war.

Parlayan her şey altın değildir. - All that glitters is not gold.

all
bütün

Bahçedeki bütün çiçekler sarı. - All the flowers in the garden are yellow.

Eğer yarın yağmur yağarsa, bütün gün evde kalacağım. - If it rains tomorrow, I will stay at home all day.

all
her iki taraf
all
tamamen

Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır. - Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it.

Tepe tamamen karla kaplıydı. - The hill was all covered with snow.

all
her biri

Her biri için bir dizüstü bilgisayar yerine bütün konularım için üç halkalı klasör kullanırım. - I use a three-ring binder for all my subjects instead of a notebook for each one.

Ben dünyadaki tüm kuşların efendisiyim ve sadece düdüğüme üflemek zorundayım ve her biri bana gelecektir. - I am master of all the birds in the world, and have only to blow my whistle and every one will come to me.

although, albeit
Olsa olsa
all
all fours dört ayak
all
all his life butun ömrünce
all
{s} özbeöz

O özbeöz Amerikalı bir adamla evlenmek istedi. - She wanted to marry an all-American man.

all
{s} her

Parlayan her şey altın değildir. - All that glitters is not gold.

Orada herhangi bir şey görebiliyor musun? - Can you see anything at all there?

all
tümü, tümünü
all
{s} tüm

Bahçedeki tüm çiçekler sarı. - All the flowers in the garden are yellow.

Diğer tüm diller Uygurca'dan daha kolaydır. - All the other languages are easier than Uighur.

all
alayı
all
tümü

Futbol takımımız kasabadaki diğer takımların tümünü yendi. - Our soccer team beat all the other teams in the town.

O, tümüyle cümlelerle ilgilidir. Sözcüklerle değil. - It's all about sentences. Not words.

all
büsbütün

Tom büsbütün o kadar kötü olamaz. - Tom can't be all that bad.

all
all night bütün gece
all
diğe

Ben uyandığımda, diğer tüm yolcular inmişti. - When I woke up, all other passengers had gotten off.

Futbol takımımız kasabadaki diğer takımların tümünü yendi. - Our soccer team beat all the other teams in the town.

all
{s} bütün, tüm; hepsi: All roses have thorns. Bütün güller dikenlidir. He worked all day. Bütün gün çalıştı
Englisch - Englisch
albe
albee
all
although; albeit
Favoriten