Tom gerçekliğin değişmiş algısından acı çekmiyor. O onun tadını çıkarıyor.
- Tom isn't suffering from an altered perception of reality. He's enjoying it.
O tamamen değişmiş bir gerçeklik içinde yaşıyor.
- He lives in a completely altered reality.
Eski kıyafetlerini daha modaya uygun hale getirmek için değiştirdi.
- She altered her old clothes to make them look more fashionable.
Tom takım elbisesini değiştirdi.
- Tom got his suit altered.
Etek uygun değildi, bu yüzden değiştirmek zorunda kaldım.
- The skirt didn't fit so I had to alter it.
Elbisesini tek başına değiştirmek zorunda kaldı.
- She had to alter her dress by herself.
O, planlarını değiştirdi.
- She altered her plans.
Tom takım elbisesini değiştirdi.
- Tom got his suit altered.
... subtly altered, turned off, or turned on to do bad things. Today, those peripherals might ...