alışma

listen to the pronunciation of alışma
Türkisch - Englisch
adjustment
being broken in
habituation, becoming accustomed
addiction
adaptation
familiarization
acclimatization
alışmak
get used to

It always takes time to get used to a new place. - Yeni bir yere alışmak her zaman zaman almaktadır.

It takes a lot of time to get used to married life. - Evlilik hayatına alışmak uzun zaman alır.

alış
{i} receiving
alış
{i} taking

I am in the habit of taking a shower in the morning. - Sabah duş almaya alışkınım.

He was in the habit of taking a walk before breakfast every morning. - Onun her sabah kahvaltıdan önce yürüme alışkanlığı vardı.

alış
{i} buying

She arranges the buying and selling of houses in and around Deal. - O Deal'in içinde ve çevresinde ev alışı ve satışı düzenlemektedir.

Whenever she goes shopping, she ends up buying more than she can afford. - O ne zaman alışverişe gitse, kendini gücünün yettiğinden daha fazlasını alarak bitirir.

alış
{i} reception

His new book met with a favorable reception. - Onun yeni kitabı tatminkar bir alışla karşılaştı.

alışmak
adjust

People just need time to adjust to the new environment. - İnsanların yeni çevreye alışmak için sadece zamana ihtiyacı var.

alışmak
addict
alış
(Bilgisayar) receive
alışmak
accommodate
alışmak
take to
alış
(Ticaret) purchasing
alış
(Ticaret) bid
alış
(Ticaret) procurement
alışmak
get used

It took me a long time to get used to the noise. - Gürültüye alışmak uzun zamanımı aldı.

It takes a lot of time to get used to married life. - Evlilik hayatına alışmak uzun zaman alır.

alışmak
(deyim) get one's hand in
alışmak
(deyim) get the fell of
alışmak
get the feel of
alışmak
accustom to be
alışmak
got used
alışmak
take

It'll take some time to get used to living here. - Burada yaşamaya alışmak biraz zaman alacak.

It always takes time to get used to a new place. - Yeni bir yere alışmak her zaman zaman almaktadır.

alışmak
to be used to
alışmak
be used to
alışmak
accustomed to

It seems like it will take me a while to get accustomed to life here. - Buradaki hayata alışmak biraz zamanımı alacak gibi görünüyor.

alışmak
gotten used to
alışmak
adapt
alışmak
got used to
alışmak
get into the hang of
alışmak
gotten used
alışmak
(deyim) keep one's hand in
alışmak
accustom to
alış
got used to
alış
gotten used to
alış
get used

It always takes time to get used to a new place. - Yeni bir yere alışmak her zaman zaman almaktadır.

You'll soon get used to the climate here. - Yakında buradaki iklime alışırsın.

alışmak
get accustomed to smth
alışmak
settle in
alışmak
accustom oneself
alışmak
be addicted
Alışmak
get accustomed to
alışmak
getting the hang of it

she got in a little fender bender the first month, but i think she's getting the hang of it now.

alışmak
to adjust oneself
alışmak
getting used to
yadırgamaz olma, alışma, ısınma
is not strange, orientation, heat
alış
taking, receiving
alış
taking; receiving; purchase, buying
alış
purchase, buying
alış
we buy
alışmak
accommodate oneself
alışmak
orientate oneself
alışmak
orient oneself
alışmak
school oneself to
alışmak
to get used (to); to become familiar (with)
alışmak
reconcile oneself to
alışmak
to make a habit (of), come to expect, become addicted (to)
alışmak
acclimate
alışmak
become reconciled to
alışmak
to be used to, to be accustomed to; to get used to, to become accustomed to, to accustom oneself, to acclimatize oneself; to be in the habit of; to become addicted; to become reconciled to; to inure oneself to
alışmak
acclimatize
alışmak
to come to fit
alışmak
be in the habit of doing
alışmak
to catch fire
alışmak
drop into a habit
alışmak
become inured to
alışmak
wont
alışmak
orient
alışmak
{f} season
iklime alışma
acclimation
ortama alışma
acclimatization
ortama alışma
acclimation
Türkisch - Türkisch
Alışmak işi: "Sonra alışma, tanışma, doyuşma ve ... kakışma gelir arkasından."- H. Taner
Alışmak işi
alışmak
Sürekli ister olmak
alışmak
Evcilleşmek, ehlîleşmek
alışmak
Bağımlılık kazanmak
Alışmak
(Osmanlı Dönemi) TEHENNÜ'
Alışmak
(Osmanlı Dönemi) VADK
alış
Alma işi veya biçimi
alışmak
Bir işi tekrarlayarak kolaylıkla yapabilmek: "Muhtaç değiliz ama, ben çalışmaya alıştım."- E. İ. Benice
alışmak
Bağlanmak, ısınmak
alışmak
Tutuşmak, yanmaya başlamak
alışmak
Bağlanmak, ısınmak: "Birdenbire ona alıştığını hissediyor ve bu işe ayrıca şaşıyordu."- A. H. Tanpınar
alışmak
Uyar duruma gelmek, uygun gelmek, intibak etmek
alışmak
Bir işi tekrarlayarak kolaylıkla yapabilmek
alışmak
Uyar duruma gelmek, uygun gelmek, intibak etmek: "Bu mesleğe alışmış gibi görünüyor."- N. Araz
alışmak
Yadırgamaz duruma gelmek
alışma
Favoriten