Öldüğün zaman, senin işlerine ben bakacağım.
- I'll look after your affairs when you are dead.
Onun işlerine karışmayın.
- Don't meddle in his affairs.
Onun işlerine karışmayın.
- Don't meddle in his affairs.
İşlerine karışmaya niyetim yok.
- I have no intention of meddling in your affairs.
Onun mesele ile ilgisi olmadığını anlıyor musun?
- Do you think she has nothing to do with the affair?
Bütün mesele hakkında gizemli bir hava vardı.
- There was an air of mystery about the whole affair.
Dış ilişkiler hakkında çok şey bilir.
- He knows a lot about foreign affairs.
Onun iş ilişkileri iyi durumda.
- His business affairs are in good shape.
Olay hakkında konuşmak istemiyor musun?
- Don't you want to talk about the affair?
Bu konu ile bir ilgim yok.
- I have nothing to do with the affair.
Çok ihtiraslı bir aşk macerasıydı.
- It was a very passionate love affair.
Yeni bir sorun polis yönetimini tahrik ediyor.
- A new affair is agitating the police administration.
Japon Diş Hekimleri Birliği sorunu Japon Diş Hekimleri Birliğinden LDP ye ait olan Diyet üyelerine yapılan gizli bağışlarla ilgili bir olaydır.
- The Japanese Dentists Association affair is an incident concerning secret donations from the Japanese Dentists Association to Diet members belonging to the LDP.
Hiçbir ülkenin başka bir ülkenin içişlerine müdahale etmemesi gerekir.
- No country should interfere in another country's internal affairs.
O, Japonya'nın içişleri hakkında iyi bir bilgiye sahip.
- He has a good knowledge of the internal affairs of Japan.
You know, Captain Raydor, I could probably be much more helpful with your Internal Affairs investigation.
O, olaya karıştığını inkar etti.
- He denied having been involved in the affair.
O, korkunç bir olaydı.
- It was a terrible affair.
Dış ilişkiler hakkında çok şey bilir.
- He knows a lot about foreign affairs.
Bu üzücü bir durumdur.
- This is a deplorable state of affairs.
Artık bu durumun devam etmesine izin veremeyiz.
- We cannot allow this state of affairs to continue any longer.
Call girls, drugs and Ugandan affairs shook cabinet.
He used a hook-shaped affair with a long handle to unlock the car.
a difficult affair to manage.
The judge gave him ten days to get his affairs in order before beginning his sentence.
The judge gave him ten days to put his affairs in order before beginning his sentence.
His uncooperative attitude creates a difficult state of affairs for all of us.