acele!

listen to the pronunciation of acele!
Türkisch - Englisch
hurry up!
haste

I had breakfast in haste in order to be in time for the first bus. - Ben ilk otobüse zamanında yetişmek için aceleyle kahvaltı yaptım.

She hastened to deny the story. - O, hikayeyi yalanlamak için acele etti.

hurry

Hurry up, or you will be late for the last train. - Acele et, yoksa son treni kaçıracaksın.

She was in a hurry to go home. - Eve gitmek için acelesi vardı.

rush

He is used to eating in a rush. - O, aceleyle yemeğe alışkındır.

Five fire engines rushed to the scene of the fire. - Beş itfaiye aracı yangın mahalline aceleyle gitti.

{s} urgent

Come on, hurry up! It's urgent. - Hadi, acele et! Acil.

Hurry! Tom says it's urgent. - Acele et! Tom onun acil olduğunu söylüyor.

hasty

I was too hasty in concluding that he was lying. - Onun yalan söylediği sonucuna varmada çok aceleci davrandım.

Now don't be hasty, please. - Şimdi acele etme, lütfen.

pressing
{s} hurried

He hurried so as to be in time for the train. - Trene zamanında yetişmek için acele etti.

Because they had no time to spare, they hurried back to town. - Ayıracak zamanları olmadığından dolayı aceleyle kasabaya geri döndüler.

instancy
by return post
precipitousness
express

You must hurry up, or you will miss the express. - Acele etmelisin yoksa ekspresi kaçıracaksın.

Tom watched them hurry through the doors, a disagreeable expression on his face. - Tom, yüzünde tatsız bir ifade, onların kapılardan acele ile girişini izledi.

post
brusque
precipitation
hurry-up
quickly

At any rate, Ozawa hurriedly took off his raincoat and quickly put it on the naked girl's shoulders. - Her neyse, Ozawa aceleyle yağmurluğunu çıkardı ve hızlı bir şekilde çıplak kızın omuzlarına koydu.

I have come to realize that China is developing quickly but the Chinese people live a relatively leisurely life. - Çin'in hızla geliştiğini anlamak için geldim ancak Çin halkı nispeten acelesiz bir hayat yaşıyor.

hurry-scurry
urgency
precipitate
nippy
cursory
abruptness
extemporaneous
dispatch
hurriedness
crash
hustle

Come on, we need to hustle. - Haydi, acele etmeliyiz.

precipitateness
immediate

We ate a hasty meal and left immediately. - Acele bir yemek yedik ve hemen ayrıldık.

turmoils
hurry to
hurry of
in a hurry

He went to the airport in a hurry. - Aceleyle havaalanına gitti.

She cleaned her room in a hurry. - O aceleyle odasını temizledi.

hastily

He hastily packed his bags. - O, aceleyle valizini hazırladı.

His daughter hastily hid behind the yellow house. - Kızı aceleyle sarı evin arkasında saklandı.

in haste

This textbook, having been printed in haste, has a lot of printing mistakes. - Bu ders kitabının, aceleyle basıldığı için, bir sürü hatası var.

I had breakfast in haste in order to be in time for the first bus. - Ben ilk otobüse zamanında yetişmek için aceleyle kahvaltı yaptım.

precipitance
haste, hurry, rush, precipitation, urgent, hasty, hurried, precipitate, pressing, immediate,hastily, in a hurry
in a hurry, hastily; urgently
precipitancy
hurried, hasty (action)
hotfoot
hurry, haste, undue haste
hurriedly

The composition has been written hurriedly, so it's probably full of errors. - Kompozisyon aceleyle yazılmış, bu nedenle o muhtemelen hatalarla doludur.

At any rate, Ozawa hurriedly took off his raincoat and quickly put it on the naked girl's shoulders. - Her neyse, Ozawa aceleyle yağmurluğunu çıkardı ve hızlı bir şekilde çıplak kızın omuzlarına koydu.

hurryup
{i} bustle
too previous
slapdash
discomposedly
scurry
summary
{i} press
{s} early

You needn't have hurried; you've arrived too early. - Acele etmene gerek yoktu; çok erken vardın.

You didn't need to hurry. You got here too early anyway. - Acele etmene gerek yoktu. Zaten buraya çok erken vardın.

precipitous
{s} flying
tantivy
{i} whirl
Türkisch - Türkisch
(Osmanlı Dönemi) Çabuk, çabukluk. Bir işi çabuk yapmaya ve çabuk bitirmeye çalışma, ivedilik
ivedi
(Osmanlı Dönemi) ALZ
(Osmanlı Dönemi) ŞESASA
(Osmanlı Dönemi) NEZK $
(Osmanlı Dönemi) ZEMEYAN
Vakit geçirmeden, tez olarak
Tez davranma gerekliliği
Vakit geçirmeden, tez olarak: "Acele bir karar vermek ihtiyacındayım."- P. Safa
Çabuk davranma, ivecenlik
İvedi
Hızlı yapılan, çabuk, tez, ivedi: "Acele işe şeytan karışır."- Atasözü. Çabuk davranma, ivecenlik
acele!
Favoriten