Hurry up, or you will be late for the last train.
- Acele et, yoksa son treni kaçıracaksın.
He went to the airport in a hurry.
- Aceleyle havaalanına gitti.
She hastened to deny the story.
- O, hikayeyi yalanlamak için acele etti.
More haste, less speed.
- Acele işe şeytan karışır.
Five fire engines rushed to the scene of the fire.
- Beş itfaiye aracı yangın mahalline aceleyle gitti.
Be more careful. Rushing through things is going to ruin your work.
- Daha dikkatli ol.Her şeye acele etmek işlerini berbat edecektir.
Hurry! Tom says it's urgent.
- Acele et! Tom onun acil olduğunu söylüyor.
Come on, hurry up! It's urgent.
- Hadi, acele et! Acil.
I was too hasty in concluding that he was lying.
- Onun yalan söylediği sonucuna varmada çok aceleci davrandım.
Now don't be hasty, please.
- Şimdi acele etme, lütfen.
Tom watched them hurry through the doors, a disagreeable expression on his face.
- Tom, yüzünde tatsız bir ifade, onların kapılardan acele ile girişini izledi.
You must hurry up, or you will miss the express.
- Acele etmelisin yoksa ekspresi kaçıracaksın.
We hurried to the station only to miss the train.
- İstasyona aceleyle gittik, ama treni kaçırdık.
Because they had no time to spare, they hurried back to town.
- Ayıracak zamanları olmadığından dolayı aceleyle kasabaya geri döndüler.
She was in a hurry to go home.
- Eve gitmek için acelesi vardı.
I could not stop by to greet you because I was in a hurry.
- Seni kutlamak için uğrayamadım, çünkü acelem vardı.
Fadil hastily married.
- Fadıl aceleyle evlendi.
His daughter hastily hid behind the yellow house.
- Kızı aceleyle sarı evin arkasında saklandı.
I had breakfast in haste in order to be in time for the first bus.
- Ben ilk otobüse zamanında yetişmek için aceleyle kahvaltı yaptım.
I wrote the composition in haste, so it must be full of mistakes.
- Kompozisyonu aceleyle yazdım, bu yüzden hatalarla dolu olmalı.
The composition has been written hurriedly, so it's probably full of errors.
- Kompozisyon aceleyle yazılmış, bu nedenle o muhtemelen hatalarla doludur.
Tom left the room hurriedly.
- Tom aceleyle odayı terk etti.
I have come to realize that China is developing quickly but the Chinese people live a relatively leisurely life.
- Çin'in hızla geliştiğini anlamak için geldim ancak Çin halkı nispeten acelesiz bir hayat yaşıyor.
We will all die, some quickly, others will take their time.
- Biz hepimiz öleceğiz, bazılarımız çabucak, diğerleri acele etmeyecek.
Come on, we need to hustle.
- Haydi, acele etmeliyiz.
We ate a hasty meal and left immediately.
- Acele bir yemek yedik ve hemen ayrıldık.
You needn't have hurried. You've arrived too early.
- Acele etmene gerek yoktu. Çok erken geldin.
You needn't have hurried; you've arrived too early.
- Acele etmene gerek yoktu; çok erken vardın.
Be more careful. Rushing through things is going to ruin your work.
- Daha dikkatli ol.Her şeye acele etmek işlerini berbat edecektir.
I don't see any reason for rushing.
- Ben acele etmek için herhangi bir neden görmüyorum.
You have to hurry up.
- Acele etmek zorundasın.
Anyhow it will be a good idea to hurry up.
- Nasıl olsa acele etmek iyi bir fikir olacak.
Sorry, but I have to hurry. I have no time to explain this in detail.
- Üzgünüm, ama acele etmek zorundayım. Bunu detaylı açıklamak için vaktim yok.
We've really got to hurry.
- Gerçekten acele etmek zorundayız.
Don't hurry if there's no purpose to your hurrying.
- Acele etmen için bir amacın yoksa acele etme.
I don't see any reason for hurrying.
- Ben acele etmek için herhangi bir neden görmüyorum.
Take your time, or you may make some mistakes.
- Acele etme, yoksa bazı hatalar yapabilirsin.
Take your time, or you may make some mistake.
- Acele etmeyin, yoksa hata yapabilirsiniz.
Hurry up or you'll miss the train.
- Acele et, yoksa treni kaçıracaksın.
Hurry up, or you will be late for the last train.
- Acele et, yoksa son treni kaçıracaksın.
Be more careful. Rushing through things is going to ruin your work.
- Daha dikkatli ol.Her şeye acele etmek işlerini berbat edecektir.
Don't rush into marriage.
- Evlenmek için acele etmeyin.
We hurried to catch the bus.
- Biz otobüse yetişmek için acele ettik.
They hurried to their father's rescue.
- Babalarını kurtarmak için acele ettiler.
Sami rushed to pick up Layla from school.
- Sami, Leyla'yı okuldan almak için acele etti.
Tom rushed to open the door.
- Tom kapıyı açmak için acele etti.
I don't see any reason for hurrying.
- Ben acele etmek için herhangi bir neden görmüyorum.
Don't hurry if there's no purpose to your hurrying.
- Acele etmen için bir amacın yoksa acele etme.
Be more careful. Rushing through things is going to ruin your work.
- Daha dikkatli ol.Her şeye acele etmek işlerini berbat edecektir.
We have time, there's no rush.
- Acele etmeyin, zamanımız var.
Hurry, or you'll miss the train.
- Acele et, yoksa treni kaçıracaksın.
Hurry up or you'll miss the train.
- Acele et, yoksa treni kaçıracaksın.