Tom sadece işleri olduğu gibi kabul etmek zorunda kaldı.
- Tom just had to accept things the way they were.
Tom ona teklif ettiğimiz rüşveti kabul etmek için isteksiz görünüyor.
- Tom seems to be unwilling to accept the bribe we're offering him.
Onu onaylamak zorundasın.
- You have to accept it.
Onlar onu şehrin en iyi doktoru olarak kabul ettiler.
- They accepted him as the city's best doctor.
Kredi kartlarını kabul ediyor musunuz?
- Do you accept credit cards?
Jackson onların tavsiyesini benimsedi.
- Jackson accepted their advice.
Onlar onu şehrin en iyi doktoru olarak kabul ettiler.
- They accepted him as the city's best doctor.
Onlar onu şehrin en iyi doktoru olarak kabul ettiler.
- They accepted her as the city's best doctor.
Tom rüşvet almakla suçlandı.
- Tom was accused of accepting bribes.
Tom ona çevirilerinde yardım etmek isteyen yerlilerden nasihat almak için isteksiz görünüyor.
- Tom seems to be unwilling to accept advice from native speakers who try to help him with his translations.
He lost the respect of his people when he accepted the money.
- In accepting the money, he lost the respect of the people.
Your apology's accepted.
- Your apology is accepted.
... but but most most people actually accept this logically ...
... and providers that'll no longer accept Medicare patients. ...