Your mother is a right pain.
I had to stop running when I started getting pains in my feet.
The wound pained him.
She shed bitter tears.
- O acı gözyaşları döktü.
This seasoning has a bitter taste.
- Bu baharatın acı bir tadı var.
I want to eat something that's not hot and spicy.
- Acı ve baharatlı olmayan bir şey yemek istiyorum.
Never rub your eyes after cutting a hot pepper.
- Bir acı biber kestikten sonra asla gözlerini ovma.
His face is distorted by pain.
- Onun yüzü acıdan şekil değiştirmişti.
I cannot bear this pain.
- Bu acıya dayanamıyorum.
He used to suffer from stomach aches.
- O, mide ağrılarından dolayı acı çekerdi.
You taught me how to withstand pain.
My legs hurt because I walked a lot today.
- Bacaklarım acıyor çünkü bugün çok yürüdüm.
The soap hurt my eyes.
- Sabun gözlerimi acıttı.
A bee sting is a painful thing.
- Arı sokması, acı bir şeydir.
Whose sting is more painful: a bee's or a wasp's?
- Hangisinin sokması daha acılıdır: Bir arının mı yoksa bir yaban arısının mı?
That is a distressing story.
- Bu acıklı bir hikaye.
The movie was so sad that everybody cried.
- Film öyle acıklı idi ki herkes ağladı.
A sadist likes inflicting pain; a masochist, receiving it.
- Bir sadist acı vermekten; bir mazoşist onu almaktan hoşlanır.
His heart is filled with sorrow.
- Onun kalbi acıyla doludur.
All sorrows should be tolerable, even if they are great.
- Büyük olsalar bile, bütün acılar dayanılabilir olmalı.
He used to suffer from severe nasal congestion.
- O şiddetli burun tıkanıklığından dolayı acı çekti.
Tom was in severe pain.
- Tom şiddetli acı içindeydi.
Teenagers must adapt to today's harsh realities.
- Gençler bugünün acımasız gerçeklerine uymalılar.
I think Tom is harsh.
- Tom'un acımasız olduğunu düşünüyorum.
Everybody deals with grief differently.
- Herkes acıyla farklı şekilde baş eder.
War doesn't bring on peace; on the contrary, it brings pains and grief on both sides.
- Savaş, barış getirmez. Tam tersine, o acı ve keder getirir.
My wife is suffering from pneumonia.
- Eşim zatürreden dolayı acı çekiyor.
To some life is pleasure, to others suffering.
- Bazılarına göre hayat zevktir, diğerlerine göre acı çekmektir.
Don't worry, cutting your hair doesn't hurt.
- Merak etmeyin, saçınızı kesmek acı vermez.
I'm sorry for all the pain I caused you.
- Sana verdiğim tüm acı için üzgünüm.
Tom said he felt sorry for Mary.
- Tom Mary'ye acıdığını söyledi.
He felt a sharp pain.
- O, keskin bir acı hissetti.
She felt a sharp pain in the chest.
- Göğsünde keskin bir acı hissetti.
The tetanus shot hurt more than the dog bite.
- Tetanoz aşısı köpek ısırmasından daha çok acıttı.
Tom had to bite the bullet.
- Tom acıya göğüs germek zorunda kaldı.
There is no mercy here, Pinocchio. I have spared you. Harlequin must burn in your place. I am hungry and my dinner must be cooked.
- Burada merhamet yok, Pinokyo. Senin canını bağışlıyorum. Harlequin senin yerine yanmalı. Ben acıktım ve akşam yemeğim pişirilmeli.
You just have to have mercy on my poor wife.
- Sadece zavallı karıma acımalısın.
A sadist likes inflicting pain; a masochist, receiving it.
- Bir sadist acı vermekten; bir mazoşist onu almaktan hoşlanır.
I never thought he was capable of doing something so cruel.
- Onun o kadar acımasız bir şey yapma yeteneğine sahip olduğunu hiç düşünmemiştim.
It was an extremely cruel war.
- Bu son derece acımasız bir savaştı.
She screamed in agony.
- O, acı içinde çığlık attı.
The soldier lay in agony on the bed.
- Asker yatakta acı içinde uzanıyordu.
Don't worry, cutting your hair doesn't hurt.
- Merak etmeyin, saçınızı kesmek acı vermez.
Never rub your eyes after cutting a hot pepper.
- Bir acı biber kestikten sonra asla gözlerini ovma.
Sami's family waited in anguish.
- Sami'nin ailesi acı içinde bekliyordu.
He hid his anguish with a smile.
- O bir tebessümle acısını sakladı.
I really feel for you.
- Gerçekten sana acıyorum.
The army were scathingly beaten.
- Ordu acımasızca yenildi.
Tom felt the pangs of hunger.
- Tom açlığın acısını hissetti.
Her misery was only for show.
- Onun acısı yalnızca gösteriş içindi.
Tom shot the injured horse to put it out of its misery.
- Tom acısına son vermek için yaralı atı vurdu.
It was a tragic accident.
- Bu acıklı bir kazaydı.
He was painfully skinny.
- O, acı verecek şekilde zayıftı.
I have a facial boil. There's a painful lump at the back of one nostril.
- Bir yüz çıbanım var.Bir burun deliğinin arkasında acılı bir yumru var.