I can't stand arugula or any bitter greens.
- Roka ve diğer acı şeylere katlanamam.
I can't abide hearing you cry so bitterly.
- Acı şekilde ağladığını duymaya katlanamam.
I want to eat something that's not hot and spicy.
- Acı ve baharatlı olmayan bir şey yemek istiyorum.
Tom put too much hot sauce on his pizza.
- Tom pizzasına çok fazla acı sos koydu.
Do you feel any pain in your stomach?
- Karnında herhangi bir acı hissediyor musun?
His face is distorted by pain.
- Onun yüzü acıdan şekil değiştirmişti.
He used to suffer from stomach aches.
- O, mide ağrılarından dolayı acı çekerdi.
My shoes hurt. I'm in agony.
- Ayakkabım zarar gördü. Acı içindeyim.
One of my teeth hurts.
- Benim dişlerimden biri acıyor.
A bee sting is a painful thing.
- Arı sokması, acı bir şeydir.
A bee sting can be very painful.
- Arı sokması çok acı verici olabilir.
That is a distressing story.
- Bu acıklı bir hikaye.
The movie was so sad that everybody cried.
- Film öyle acıklı idi ki herkes ağladı.
A sadist likes inflicting pain; a masochist, receiving it.
- Bir sadist acı vermekten; bir mazoşist onu almaktan hoşlanır.
No words can express her deep sorrow.
- Kelimeler acısını ifade etmede yetersiz kalır.
His heart is filled with sorrow.
- Onun kalbi acıyla doludur.
Tom was in severe pain.
- Tom şiddetli acı içindeydi.
He used to suffer from severe nasal congestion.
- O şiddetli burun tıkanıklığından dolayı acı çekti.
Teenagers must adapt to today's harsh realities.
- Gençler bugünün acımasız gerçeklerine uymalılar.
Fadil wanted to save the delicate Layla from a harsh world.
- Fadıl, zarif Leyla'yı acımasız bir dünyadan kurtarmak istedi.
You cannot put time limits on grief.
- Acılar ha demeyle dinmez.
Everybody deals with grief differently.
- Herkes acıyla farklı şekilde baş eder.
He is suffering from a headache.
- O, baş ağrısından acı çekiyor.
Why is life so full of suffering?
- Hayat niçin o kadar acı dolu?
Don't worry, cutting your hair doesn't hurt.
- Merak etmeyin, saçınızı kesmek acı vermez.
I'm very sorry for the pain I caused.
- Neden olduğum acı için çok üzgünüm.
Tom said he felt sorry for Mary.
- Tom Mary'ye acıdığını söyledi.
She felt a sharp pain in the chest.
- Göğsünde keskin bir acı hissetti.
He felt a sharp pain.
- O, keskin bir acı hissetti.
Tom had to bite the bullet.
- Tom acıya göğüs germek zorunda kaldı.
When I bite down, this tooth hurts.
- Ben ısırdığımda, bu diş acıyor.
There is no mercy here, Pinocchio. I have spared you. Harlequin must burn in your place. I am hungry and my dinner must be cooked.
- Burada merhamet yok, Pinokyo. Senin canını bağışlıyorum. Harlequin senin yerine yanmalı. Ben acıktım ve akşam yemeğim pişirilmeli.
You just have to have mercy on my poor wife.
- Sadece zavallı karıma acımalısın.
A sadist likes inflicting pain; a masochist, receiving it.
- Bir sadist acı vermekten; bir mazoşist onu almaktan hoşlanır.
I never thought he was capable of doing something so cruel.
- Onun o kadar acımasız bir şey yapma yeteneğine sahip olduğunu hiç düşünmemiştim.
He was very hurt by her cruel words.
- Onun acımasız sözleriyle çok yaralandı.
Tom seems to be in agony.
- Tom acı çekiyor gibi görünüyor.
The soldier lay in agony on the bed.
- Asker yatakta acı içinde uzanıyordu.
Never rub your eyes after cutting a hot pepper.
- Bir acı biber kestikten sonra asla gözlerini ovma.
Don't worry, cutting your hair doesn't hurt.
- Merak etmeyin, saçınızı kesmek acı vermez.
Sami's family waited in anguish.
- Sami'nin ailesi acı içinde bekliyordu.
He hid his anguish with a smile.
- O bir tebessümle acısını sakladı.
I really feel for you.
- Gerçekten sana acıyorum.
The army were scathingly beaten.
- Ordu acımasızca yenildi.
Tom felt the pangs of hunger.
- Tom açlığın acısını hissetti.
Tom shot the injured horse to put it out of its misery.
- Tom acısına son vermek için yaralı atı vurdu.
Misery and sorrow accompany war.
- Acı ve üzüntü savaşa eşlik eder.
It was a tragic accident.
- Bu acıklı bir kazaydı.
She was painfully skinny.
- O, acı verecek şekilde zayıftı.
She was painfully thin.
- O, acı verecek şekilde zayıftı.