Bitterness and revenge are not part of my character. Life's too short. One shouldn't spend time on bitterness and revenge.
- Acılık ve intikam benim karakterimin bir parçası değildir. Hayat çok kısa. Bir insanın acılık ve intikam üzerine zaman harcamaması gerekir.
Bitterness and revenge are not part of my character. Life's too short. One shouldn't spend time on bitterness and revenge.
- Acılık ve intikam benim karakterimin bir parçası değildir. Hayat çok kısa. Bir insanın acılık ve intikam üzerine zaman harcamaması gerekir.
I can't abide hearing you cry so bitterly.
- Acı şekilde ağladığını duymaya katlanamam.
She shed bitter tears.
- O acı gözyaşları döktü.
Never rub your eyes after cutting a hot pepper.
- Bir acı biber kestikten sonra asla gözlerini ovma.
I want to eat some Korean food that isn't hot and spicy.
- Biraz baharatsız ve acısız Kore yemeği yemek istiyorum.
His face is distorted by pain.
- Onun yüzü acıdan şekil değiştirmişti.
I cannot bear this pain.
- Bu acıya dayanamıyorum.
He used to suffer from stomach aches.
- O, mide ağrılarından dolayı acı çekerdi.
My shoes hurt. I'm in agony.
- Ayakkabım zarar gördü. Acı içindeyim.
One of my teeth hurts.
- Benim dişlerimden biri acıyor.
A bee sting is a painful thing.
- Arı sokması, acı bir şeydir.
A bee sting can be very painful.
- Arı sokması çok acı verici olabilir.
That is a distressing story.
- Bu acıklı bir hikaye.
The old man started to laugh sadly.
- Yaşlı adam acı bir şekilde gülmeye başladı.
We are faced with a very sad situation.
- Çok acıklı bir durumla karşı karşıyayız.
No words can express her deep sorrow.
- Kelimeler acısını ifade etmede yetersiz kalır.
All sorrows should be tolerable, even if they are great.
- Büyük olsalar bile, bütün acılar dayanılabilir olmalı.
Tom was in severe pain.
- Tom şiddetli acı içindeydi.
He used to suffer from severe nasal congestion.
- O şiddetli burun tıkanıklığından dolayı acı çekti.
I think Tom is harsh.
- Tom'un acımasız olduğunu düşünüyorum.
Teenagers must adapt to today's harsh realities.
- Gençler bugünün acımasız gerçeklerine uymalılar.
Grief is one of the worst sufferings.
- Keder en kötü acılardan biridir.
Everybody deals with grief differently.
- Herkes acıyla farklı şekilde baş eder.
He is suffering from an aggravated disease.
- O, ağır bir hastalıktan acı çekiyor.
Why is life so full of suffering?
- Hayat niçin o kadar acı dolu?
Don't worry, cutting your hair doesn't hurt.
- Merak etmeyin, saçınızı kesmek acı vermez.
I'm very sorry for the pain I caused.
- Neden olduğum acı için çok üzgünüm.
Tom said he felt sorry for Mary.
- Tom Mary'ye acıdığını söyledi.
He felt a sharp pain.
- O, keskin bir acı hissetti.
She felt a sharp pain in the chest.
- Göğsünde keskin bir acı hissetti.
Tom had to bite the bullet.
- Tom acıya göğüs germek zorunda kaldı.
The tetanus shot hurt more than the dog bite.
- Tetanoz aşısı köpek ısırmasından daha çok acıttı.
There is no mercy here, Pinocchio. I have spared you. Harlequin must burn in your place. I am hungry and my dinner must be cooked.
- Burada merhamet yok, Pinokyo. Senin canını bağışlıyorum. Harlequin senin yerine yanmalı. Ben acıktım ve akşam yemeğim pişirilmeli.
You just have to have mercy on my poor wife.
- Sadece zavallı karıma acımalısın.
A sadist likes inflicting pain; a masochist, receiving it.
- Bir sadist acı vermekten; bir mazoşist onu almaktan hoşlanır.
It's a perfect example of cruel fate.
- Bu acımasız kaderin güzel bir örneği.
It was an extremely cruel war.
- Bu son derece acımasız bir savaştı.
Tom seems to be in agony.
- Tom acı çekiyor gibi görünüyor.
My shoes hurt. I'm in agony.
- Ayakkabım zarar gördü. Acı içindeyim.
Don't worry, cutting your hair doesn't hurt.
- Merak etmeyin, saçınızı kesmek acı vermez.
Never rub your eyes after cutting a hot pepper.
- Bir acı biber kestikten sonra asla gözlerini ovma.
He hid his anguish with a smile.
- O bir tebessümle acısını sakladı.
Sami's family waited in anguish.
- Sami'nin ailesi acı içinde bekliyordu.
I really feel for you.
- Gerçekten sana acıyorum.
The army were scathingly beaten.
- Ordu acımasızca yenildi.
Tom felt the pangs of hunger.
- Tom açlığın acısını hissetti.
Misery and sorrow accompany war.
- Acı ve üzüntü savaşa eşlik eder.
Tom shot the injured horse to put it out of its misery.
- Tom acısına son vermek için yaralı atı vurdu.
It was a tragic accident.
- Bu acıklı bir kazaydı.
I have a facial boil. There's a painful lump at the back of one nostril.
- Bir yüz çıbanım var.Bir burun deliğinin arkasında acılı bir yumru var.
He was painfully skinny.
- O, acı verecek şekilde zayıftı.