Definition von acı im Türkisch Englisch wörterbuch
- hot
Tom put too much hot sauce on his pizza.
- Tom pizzasına çok fazla acı sos koydu.
I want to eat some Korean food that isn't hot and spicy.
- Biraz baharatsız ve acısız Kore yemeği yemek istiyorum.
- {s} bitter
She shed bitter tears.
- O acı gözyaşları döktü.
The discussions were long and sometimes bitter.
- Tartışmalar uzun ve bazen acıydı.
- {i} pain
His face is distorted by pain.
- Onun yüzü acıdan şekil değiştirmişti.
Do you feel any pain in your stomach?
- Karnında herhangi bir acı hissediyor musun?
- {i} ache
He used to suffer from stomach aches.
- O, mide ağrılarından dolayı acı çekerdi.
- sting
A bee sting can be very painful.
- Arı sokması çok acı verici olabilir.
Whose sting is more painful: a bee's or a wasp's?
- Hangisinin sokması daha acılıdır: Bir arının mı yoksa bir yaban arısının mı?
- distress
That is a distressing story.
- Bu acıklı bir hikaye.
- sorrow
The happiness and sorrow of others is happiness and sorrow of our own.
- Başkalarının acı ve mutluluğu, bizim kendi acı ve mutluluğumuzdur.
All sorrows should be tolerable, even if they are great.
- Büyük olsalar bile, bütün acılar dayanılabilir olmalı.
- incisive
- hurt
One of my teeth hurts.
- Benim dişlerimden biri acıyor.
My shoes hurt. I'm in agony.
- Ayakkabım zarar gördü. Acı içindeyim.
- peppery
- severe
Tom was in severe pain.
- Tom şiddetli acı içindeydi.
He used to suffer from severe nasal congestion.
- O şiddetli burun tıkanıklığından dolayı acı çekti.
- harsh
Fadil wanted to save the delicate Layla from a harsh world.
- Fadıl, zarif Leyla'yı acımasız bir dünyadan kurtarmak istedi.
I think Tom is harsh.
- Tom'un acımasız olduğunu düşünüyorum.
- grief
Grief is one of the worst sufferings.
- Keder en kötü acılardan biridir.
You cannot put time limits on grief.
- Acılar ha demeyle dinmez.
- suffering
He is suffering from a headache.
- O, baş ağrısından acı çekiyor.
To some life is pleasure, to others suffering.
- Bazılarına göre hayat zevktir, diğerlerine göre acı çekmektir.
- sardonic
- sorrowful
- worry
Don't worry, cutting your hair doesn't hurt.
- Merak etmeyin, saçınızı kesmek acı vermez.
- acrid
- brackish
- trenchant
- sad
The old man started to laugh sadly.
- Yaşlı adam acı bir şekilde gülmeye başladı.
A sadist likes inflicting pain; a masochist, receiving it.
- Bir sadist acı vermekten; bir mazoşist onu almaktan hoşlanır.
- grievous
- very warm; bitter
- lamentable
- anguish
He hid his anguish with a smile.
- O bir tebessümle acısını sakladı.
Sami's family waited in anguish.
- Sami'nin ailesi acı içinde bekliyordu.
- splitting
- heartbreak
- bitterness, sharpness
- grief, sorrow (at someone's death): Allah bu acıyı unutturmasın! May God spare you more grief!
- scathing
The army were scathingly beaten.
- Ordu acımasızca yenildi.
- pang
Tom felt the pangs of hunger.
- Tom açlığın acısını hissetti.
- misery
Tom shot the injured horse to put it out of its misery.
- Tom acısına son vermek için yaralı atı vurdu.
Misery and sorrow accompany war.
- Acı ve üzüntü savaşa eşlik eder.
- pain; ache
- pain, ache
- mental pain, anguish, suffering, sorrow
- affliction
- shrill
- gnawing
- biting; painful
- tragic
It was a tragic accident.
- Bu acıklı bir kazaydı.
- (biber) hot; (kahve, bira vb.) bitter; (yağ) rancid; (koku/tat) acrid, sharp, biting, pungent; (söz) hurtful, cutting, tart, harsh, caustic, pungent, biting; (bağırış) sharp, shrill, piercing;(üzücü) grievous, poignant, tragic, pitiful; pain, ache, pang
- acrimonious
- sorry
I'm very sorry for the pain I caused.
- Neden olduğum acı için çok üzgünüm.
I'm sorry for all the pain I caused you.
- Sana verdiğim tüm acı için üzgünüm.
- severest
- sharp
She felt a sharp pain in the chest.
- Göğsünde keskin bir acı hissetti.
He felt a sharp pain.
- O, keskin bir acı hissetti.
- bite
The tetanus shot hurt more than the dog bite.
- Tetanoz aşısı köpek ısırmasından daha çok acıttı.
When I bite down, this tooth hurts.
- Ben ısırdığımda, bu diş acıyor.
- gripes
- mercy
There is no mercy here, Pinocchio. I have spared you. Harlequin must burn in your place. I am hungry and my dinner must be cooked.
- Burada merhamet yok, Pinokyo. Senin canını bağışlıyorum. Harlequin senin yerine yanmalı. Ben acıktım ve akşam yemeğim pişirilmeli.
You just have to have mercy on my poor wife.
- Sadece zavallı karıma acımalısın.
- inflict
A sadist likes inflicting pain; a masochist, receiving it.
- Bir sadist acı vermekten; bir mazoşist onu almaktan hoşlanır.
- cruel
It was an extremely cruel war.
- Bu son derece acımasız bir savaştı.
I never thought he was capable of doing something so cruel.
- Onun o kadar acımasız bir şey yapma yeteneğine sahip olduğunu hiç düşünmemiştim.
- agony
The soldier lay in agony on the bed.
- Asker yatakta acı içinde uzanıyordu.
Tom seems to be in agony.
- Tom acı çekiyor gibi görünüyor.
- severly
- tart
- rank
- bitting
- poignancy
- cutting
Don't worry, cutting your hair doesn't hurt.
- Merak etmeyin, saçınızı kesmek acı vermez.
Never rub your eyes after cutting a hot pepper.
- Bir acı biber kestikten sonra asla gözlerini ovma.
- nippy
- acid
- agitation
- heartache
- piercing
- feel for
I really feel for you.
- Gerçekten sana acıyorum.
- poignant
- commiserate with
- astringent
- deplore
- bittering
- a pain
- suffer of
- acı çekmek
- suffer
To some life is pleasure, to others suffering.
- Bazılarına göre hayat zevktir, diğerlerine göre acı çekmektir.
Man is destined to suffer.
- Acı çekmek insanoğlunun alnına yazılmıştır.
- acı vermek
- afflict
- acı ve üzüntüyü yok eden ilaç
- nepenthe
- acı vermek
- harrow
- acı çeken
- suffering
- acı çekmek
- sorrow
- acı çekmek
- in pain
Nobody wants to be in pain.
- Kimse acı çekmek istemez.
- acı çekmek
- feel sorrow
- acı çektirmek
- torment
I don't want to torment you any longer.
- Sana daha fazla acı çektirmek istemiyorum.
- acı (biber)
- hot
- acı (söz)
- smart
- acı (söz)
- biting
- acı söylemek
- tell the painful truth bluntly
- acı söz
- caustic
- acı söz
- cut
- acı söz
- asperity
- acı çekmek
- suffer agony
- acı çekmek
- to be in pain
Nobody wants to be in pain.
- Kimse acı çekmek istemez.
- acı çekmek
- grieve
- acı çekmek
- feel distress
- acı çekmek
- feel pain
- acı çekmek
- pain
Nobody wants to be in pain.
- Kimse acı çekmek istemez.
- acı-tatlı
- bittersweet
- acı acı bağırmak
- shriek
- acı çekme
- agony
- Acı patlıcana kırağı çalmaz
- (Atasözü) The worthless need no protection
- acı badem
- bitter almond
- acı badem kurabiyesi
- (Gıda) Bitter almond cookie
- acı bakla
- lupine
- acı marul
- bitter lettuce
- acı ot
- bitter herbs
- acı çekmek
- Suffer, be in pain, lament, be pinched, sting
- acı çikolata
- bitter chocolate
- Acı patlıcanı kırağı çalmaz
- A worthless vessel does not get broken
- acı acı ağlamak
- weep bitterly
- acı acı bağırmak
- wail
- acı acı bağırmak
- screech
- acı acı bağırmak
- shrill
- acı acı havlama
- yap
- acı acı havlamak
- yap
- acı ana çözelti
- bittern
- acı badem
- (Tabiat Doğa) (bitki, Fam: gülgiller,verdiye) bitter almond
- acı bakla
- lupin
- acı balık
- bitterling
- acı biber
- cayenne pepper
- acı biber sosu
- Tabasco
- acı bir şekilde
- sadly
The old man started to laugh sadly.
- Yaşlı adam acı bir şekilde gülmeye başladı.
- acı bir şekilde
- sardonically
- acı bira
- bitter beer
- acı bira şerbeti
- bittern
- acı damkoruğu
- (Tabiat Doğa) (bitki, Fam: damkoruğugiller,lahmiye) [syn.: acı damkoruğu, kayakoruğu] common stonecrop, creeping Jack
- acı dil
- harsh words, biting words; reproach
- acı dolu
- sardonically
- acı duymaz
- impassible
- acı eleştiri
- vitriol
- acı feryat
- screech
- acı feryat
- shriek
- acı gelmek
- to find sth hurtful
- acı gelmek
- be wormwood to
- acı gelmek
- to hurt, distress
- acı gerçek
- a home truth
- acı gerçekler
- naked facts
- acı görmüş
- who has suffered
- acı hissetmeyeceksiniz
- You won't feel any pain
- acı hissi
- sense of pain
- acı ilaç
- a bitter pill
- acı içinde
- under the harrow
- acı katmak/koymak
- to add a peppery seasoning to (a food)
- acı kokteyl sosu
- angostura bitter
- acı konuşmak
- vitriolize
- acı kuvvet
- brute force
- acı kırmızı biber
- Tabasco
- acı marul
- (Tabiat Doğa) (bitki, Fam: papatyagiller,bileşikgiller,mürekkebe) [syn.: acı marul, yabani hindiba] chicory, succory
- acı olarak
- bitterly
- acı olarak
- poignantly
- acı olma
- grievousness
- acı olmak
- sting
- acı otu
- (Tabiat Doğa) (bitki, Fam: papatyagiller,bileşikgiller,mürekkebe) hawkweed oxtongue
- acı patlıcanı kırağı çalmaz
- ill weeds grow apace
- acı pelin
- (Tabiat Doğa) (bitki, Fam: papatyagiller,bileşikgiller,mürekkebe) [syn.: deniz pelin, deniz yavşanı, yemişen, apsent] wormwood, absinthe
- acı son
- bitter end
- acı soğuk
- bitter cold
- acı su
- hard water, brackish water
- acı söylemek
- to tell the painful truth bluntly
- acı söz
- sting
- acı söz
- harsh words, biting words, cut, lash
- acı söz
- scorcher
- acı tatlı
- good and bad
- acı tere
- cardamine
- acı tuz
- epsom salt
- acı ve baharatlı yemek
- devil
- acı ve üzüntüyü yok eden ilaç
- legendary drug that caused one to forget his troubles or sorrow
- acı veren
- afflictive
- acı veren
- agonizing
- acı veren
- hurtful
- acı veren
- excruciating
- acı veren şey
- wormwood
- acı vermek
- pinch
- acı vermek
- to afflict, to inflict pain, to trouble, to give sb pain
- acı vermek
- be wormwood to
- acı vermek
- excruciate
- acı vermek
- distress
- acı yitimi
- analgesia analjezi
- acı yitimi
- analgesia
- acı çeken kimse
- sufferer
- acı çekmek
- to suffer, to grieve, to be in pain
- acı çekmek
- be pinched
- acı çekmek
- be in pain
Nobody wants to be in pain.
- Kimse acı çekmek istemez.
- acı çekmek
- lament
- acı çekmek
- sting
- acı çekmek/duymak
- to suffer (physically or mentally)
- acı çektiren kimse
- torturer
- acı çektiren kimse
- tormentor
- acı çektirmek
- agonize
- acı çektirmek
- persecute
- acı çektirmek
- to grieve, to persecute, to torment, to distress
- acı şekilde
- tragically
- acı şey
- wormwood
- acı şey
- gall
- inflict pain acı çektirmek
- inflict
- acı çekmek
- languish in
- acı çekmek
- languish
- acı çekmek
- wallow
- acı çekmek
- to suffer
- hafif acı kırmızı biber
- slightly hot red peppers
- Hazreti ısa'nın çarmıha gerildiğinde çektiği acı
- Passion
- bitmek bilmeyen acı
- a running sore
- bıçak gibi saplanan acı
- stitch
- dost acı söyler
- (deyim) be cruel to be kind
- dost acı söyler/sözü acıdır
- (Atasözü) A friend will tell you about your faults in order to help you
- günahtan arınmak için acı çekilen yer
- purgatory
- manevi acı ile dökülen gözyaşları
- scalding tears
- nasıl ki just as ..., so ...: Nasıl ki ben acı çektim, sen de acı çekeceksin
- Just as I suffered, so too will you
- sürekli acı var
- It hurts constantly
- çok acı biber
- cayenne
- çok acı söz
- vitriol
- çok acı çekmek
- have suffered a great deal