Yetenek farkını onlara gösterdim.
- I showed them the difference of ability.
Kız müzikal yetenekten yoksundu.
- The girl lacked musical ability.
İngilizce konuşma becerisi kazandı.
- He acquired the ability to speak English.
Bir kişinin kazanabileceği en değerli beceri, kendini düşünebilme yeteneğidir.
- The most valuable skill one can acquire is the ability to think for oneself.
Herkes kendi kabiliyetine göre çalıştı.
- Everyone worked according to one's ability.
Tom kesinlikle patron olma kabiliyetine sahip.
- Tom definitely has the ability to be the boss.
Zayıflığı gösterme yeteneği bir güçtür.
- The ability to show weakness is a strength.
Kedilerin karanlıkta görme yetileri vardır.
- Cats have the ability to see in the dark.
İnsan konuşma yetisine sahiptir.
- Man has the ability to talk.
Zeka, değişikliklere uyum sağlama yeteneğidir.
- Intelligence is the ability to adjust to changes.
Zeka, değişikliklere uyum sağlama yeteneğidir.
- Intelligence is the ability to adjust to changes.
She has an uncanny ability to defuse conflict.
The public men of England, with much of a peculiar kind of ability.
This phone has the ability to have its software upgraded wirelessly.
This wood has the ability to fight off insects, fungus, and mold for a considerable time.
... ability to get well. ...
... the wherewithal, the ability, to have more ...