She has an uncanny ability to defuse conflict.
The public men of England, with much of a peculiar kind of ability.
This phone has the ability to have its software upgraded wirelessly.
This wood has the ability to fight off insects, fungus, and mold for a considerable time.
Yetenek farkını onlara gösterdim.
- I showed them the difference of ability.
Kız müzikal yetenekten yoksundu.
- The girl lacked musical ability.
Sosyal medya gençlerin sözel iletişim becerilerini kısıtlıyor olabilir.
- Social media may be inhibiting the ability of young people to communicate verbally.
İngilizce konuşma becerisi kazandı.
- He acquired the ability to speak English.
Birçok dille iletişim kurabilme kabiliyetim olmasaydı, dünyaya dair deneyimlerim çok daha sığ olurdu.
- My experience of the world would be much shallower without the ability to communicate in lots of languages.
Herkes kendi kabiliyetine göre çalıştı.
- Everyone worked according to one's ability.
Zayıflığı gösterme yeteneği bir güçtür.
- The ability to show weakness is a strength.
İnsan konuşma yetisine sahiptir.
- Man has the ability to talk.
Kedilerin karanlıkta görme yetileri vardır.
- Cats have the ability to see in the dark.
Zeka, değişikliklere uyum sağlama yeteneğidir.
- Intelligence is the ability to adjust to changes.
Zeka, değişikliklere uyum sağlama yeteneğidir.
- Intelligence is the ability to adjust to changes.