Meg'in güzel bir yüzü var.
- Meg has a lovely face.
Çünkü sen tatlı ve güzel bir kızsın.
- Because you're a sweet and lovely girl.
Bir çocuk ne kadar aptalsa o kadar sevimlidir.
- The stupider the child, the more lovely.
İki oğlan sevimli bir kediyle yalnız yaşıyorlardı.
- The two boys lived alone with a lovely cat.
Ve yolun her adımında benim arkamda olan sevgili karım Kate'e teşekkür etmeliyim.
- And I must thank my lovely wife, Kate, who was behind me every step of the way.
O hoş bir sonbahar akşamı idi.
- It was a lovely autumn evening.
Erkekler hoş kadınları sever.
- Men like lovely women.