a way of acting or behaving

listen to the pronunciation of a way of acting or behaving
Englisch - Türkisch
oyunculuk ya da davranan bir yolu
manner
tavır ve hareket
manner
{i} usul
manner
biçim

Kim çok çekici bir biçimde giyinmiş. - Kim is dressed in a very attractive manner.

Telefon soygunu olağanüstü bir biçimde engellendi. - Phone robbery thwarted in unusual manner.

manner
davranış

Dr Jackson'ın hastalara karşı iyi bir davranışı var. - Dr. Jackson has a good bedside manner.

Onun davranışları bir centilmen tavrı değildir. - His manners are not those of a gentleman.

manner
tarz

Onun konuşma tarzını sevmedi. - He did not like her manner of speech.

Onun konuşma tarzı benim sinirlerimi bozuyor. - Her manner of speaking gets on my nerves.

manner
{i} tavır

Onun partideki tavırlarından memnun değilim. - I am dissatisfied with his manners at the party.

Onun tavırları bir beyefendinin tavırları değil. - His manners aren't those of a gentleman.

manner
terbiye

Dolu ağzınla konuşmak terbiyesizlik olması gerekiyor. - It's supposed to be bad manners to talk with your mouth full.

Bir konser sırasında konuşmak terbiyesizliktir. - It's bad manners to talk during a concert.

manner
her zamanki konuşma ve hareket şekli
manner
all manner of her seşit
manner
asl
manner
her halde
manner
{i} ton
manner
{i} hareket tarzı

Onun hareket tarzını sevmiyorum. - I don't like her manner.

manner
{i} çoğ. örf, töre
manner
{i} eda
manner
görgü

Onun görgü yokluğu yüzünden dehşete düştüm. - I was appalled by her lack of good manners.

Sana bazı görgü kurallarını öğretmek zorunda kalacağım! - I'm going to have to teach you all some manners!

manner
(isim) davranış, tutum, tavır, hareket tarzı, ton, tarz, eda
manner
{i} çeşit
Englisch - Englisch
manner
a way of acting or behaving

    Silbentrennung

    a way of act·ing or behaving

    Türkische aussprache

    ı wey ıv äktîng ır bîheyvîng

    Aussprache

    /ə ˈwā əv ˈaktəɴɢ ər bəˈhāvəɴɢ/ /ə ˈweɪ əv ˈæktɪŋ ɜr bɪˈheɪvɪŋ/
Favoriten