O, dereye yakın oturdu.
- He sat next to the stream.
Derede biraz kömür var.
- There is some coal in the stream.
Bir akarsu bulduk ve biraz yüzdük.
- We found a stream and swam a little bit.
Bir akarsu geçerken atları asla takas etme.
- Never swap horses while crossing a stream.
Bu hızlı akıntıda yüzmek tehlikeli olmalı.
- It must be dangerous to swim in this rapid stream.
Tekne akıntıyla sürüklendi.
- The boat drifted down the stream.
Adam fakir olarak doğmaktan utanıyordu.
- The man was ashamed of being born poor.
Doğmak, evlenmek ve ölmek, her zaman para getirir.
- Be born, get married, and die; always bring money.
Onlar Tayland doğumlular.
- They were born in Thailand.
Şubat ayında doğanlar diğer aylarda doğanlardan ayın daha yüksek yüzdesini doğum günlerini kutlayarak harcarlar.
- People born in February get to spend a higher percentage of the month celebrating their birthdays than those born in other months.
Japonya ve Amerika Birleşik Devletleri arasındaki bir savaşın patlak verdiği Aralık 1941'de henüz doğmamıştım.
- I was not yet born when a war between Japan and the U.S. broke out in December 1941.
Adam fakir olarak doğmaktan utanıyordu.
- The man was ashamed of being born poor.
O, yirmi yıl önce doğmuş olmayı diledi.
- She wished she had been born twenty years earlier.
Japonya'da doğmuş olmayı tercih ederdim.
- I would rather have been born in Japan.
Tom doğuştan sanatçı.
- Tom is a born artist.
Kent doğuştan liderdir.
- Kent is a born leader.
Kan akışı genellikle sabit ve süreklidir.
- The blood stream is usually constant and continuous.
Bu yeni fikirlerin bir akışını getiren bir şeydi.
- It was something which brought a stream of new ideas.
Bir dere göle akmaktadır.
- A stream flows into the lake.
All of the bright kids went into the A stream, but I was in the B stream.
... We say "Stream", we mean "I think that your receiving software doesn't have a 'save as' ...
... you're going to see a newly designed stream. ...