I like to play sport for fun not for competition.
- Sporu rekabet için değil zevk için yapıyorum.
He likes all kinds of sports.
- Sporun her türünü sever.
Most students like sports.
- Öğrencilerin çoğu sporları sever.
Oh, you must be good at sports.
- Oh, sporlarda iyi olmalısın.
I want to join an athletic club.
- Bir spor kulübüne katılmak istiyorum.
I don't go in for sports.
- Sporla ilgilenmiyorum.
I don't care for sports.
- Sporlardan hoşlanmam.
We played basketball in the gym.
- Biz spor salonunda basketbol oynadık.
She did not walk to the gym.
- O, spor salonuna yürümedi.
An Olympic gold medal is probably the most coveted sporting prize.
- Olimpiyat altın madalyası muhtemelen en imrenilecek spor ödülüdür.
I took part in the sporting event.
- Spor olayına katıldım.
Many top athletes take ice baths after workouts.
- Birçok en iyi sporcular egzersizlerden sonra buz banyosu yaparlar.
Some athletes believe that taking an ice bath after a workout or a race allows their body to recover more quickly.
- Bazı sporcular bir egzersiz veya yarıştan sonra bir buz banyosu almanın vücutlarının daha çabuk iyileşmesine izin verdiğine inanmaktadırlar.
Tom disappeared without leaving a trace.
- Tom forsvandt uden at efterlade sig et spor.
The scientists tracked the birds using small radio transmitters on their backs.
- Forskerne sporede fuglene med små radiosendere placeret på deres rygge.
In modern times we have gone through two world wars as the end result of international disputes.
- Czasy współczesne były widownią dwóch wojen światowych, które wybuchły w wyniku sporów międzynarodowych.
Nothing is ever done here without dispute.
- Nic tutaj nie jest nigdy zrobione bez sporów.