Sana ufak bir hediyem var.
- I have a little present for you.
Onun başarılı olacağına dair ufak bir umut var.
- There is little hope that he will succeed.
O suda küçük bir bot ile denize açılıyor.
- He is sailing a little boat on the water.
Küçük erkek kardeşim televizyon izliyor.
- My little brother is watching television.
Sahip olduğu azıcık parasını kaybetti.
- She lost what little money she had.
Sahip olduğu azıcık parayı çocuğa verdi.
- He gave the boy what little money he had.
Tom benden biraz daha genç.
- Tom is just a little younger than I am.
Tom Mary'den muhtemelen sadece biraz daha genç.
- Tom is probably just a little younger than Mary.
Karıncaların yaşamını önemsiz sayma.
- Don't think little of the ants' lives.
Ne yazık ki o bu değişiklikleri kabul etmek için biraz fazla dar görüşlüdür.
- Unfortunately he's a little too narrow-minded to accept these changes.
Anne kızlarına hemen hemen hiç bir şey söylemedi.
- The mother said little to the daughters.
Anne oğullarına hemen hemen hiç bir şey söylemedi.
- The mother said little to the sons.
Konuşmaya hazırlanmak için çok az zamanım vardı.
- I had little time to prepare the speech.
Boşa geçirecek çok az zamanımız var.
- We have little time to waste.