a person's youth or young adulthood, as opposed to the present day

listen to the pronunciation of a person's youth or young adulthood, as opposed to the present day
Englisch - Türkisch

Definition von a person's youth or young adulthood, as opposed to the present day im Englisch Türkisch wörterbuch

time
zamanı göre ayarlamak
time
zamanını/hızını kaydetmek
time
{i} tempo
time
(Kanun) önel
time
çarpı

Öğretmen çocukları, yaramazlık ettiklerinde ya da çarpım tablolarını ezbere okuyamadıklarında döverdi. - The teacher caned the children if they misbehaved or were unable to recite their times tables.

Dört çarpı beş yirmidir. - Four times five is twenty.

time
dem

Şimdi iyi geceler demenin zamanıdır. - Now it's time to say good night.

Ne alışveriş etmek ne de anneme hoşça kal demek için zamanım vardı. - I had neither the time to go shopping, nor to say goodbye to my mother.

time
süre

Eğer bir süre evden uzak olursam, posta servisini bırakacağım. - If I'm away from home for a period of time, I will stop mail delivery.

Bu kitabı tercüme etmek için ne kadar süreye ihtiyacı var? - How much time does she need to translate this book?

time
çağ

Beni ilk adımla çağırmanı senden kaç kez istemek zorundayım? - How many times do I have to ask you to call me by my first name?

O kale eski antik çağda inşa edilmiştir. - That castle was built in ancient times.

time
vakit

Yarın bu vakitte onunla akşam yemeği yiyor olacak. - He will be having dinner with her at this time tomorrow.

O, yarın bu vakitte Londra'da olacak. - He will be in London at this time tomorrow.

time
{i} zaman

Bir zaman makinen olduğunu hayal et. - Imagine that you had a time machine.

Bazıları yalnızca zaman geçsin diye kitap okurlar. - Some read books just to pass time.

time
{f} saat tutmak
time
{f} zamanlama yapmak
time
{i} doğum zamanı
time
{f} süre tutmak
time
{i} zaman, vakit: It'll take a long time. Çok zaman ister. It's time for bed. Artık yatma zamanı geldi. Now's exactly the right time! Şimdi tam
time
{f} zamanlama yap
time
{i} vade
time
(isim) zaman, aralık, vakit, çağ, süre, vade, uygun zaman, doğum zamanı, tempo, kere
Englisch - Englisch
time

In my time, we respected our elders.

a person's youth or young adulthood, as opposed to the present day
Favoriten