Tom'un kesinlikle bir emekli maaşı var.
- Tom certainly has a pension.
Büyük babam bir emekli maaşı ile yaşıyor.
- My grandfather is living on a pension.
Başkan emeklilikleri revize etmek için koalisyon ortaklarını ikna etmeye çalıştı.
- The Prime Minister tried to convince his coalition partners to overhaul pensions.
Onun küçük bir emeklilik maaşıyla yaşaması zordu.
- It was hard for him to live on his small pension.
O, küçük bir emekli aylığıyla yaşıyor.
- She lives on a small pension.
Şirket, hayatını idame ettirmesi için, ona yetecek kadar bir emekli aylığı bağladı.
- The company gave him enough pension to live on.