Onların ilişkisi hakkında bir şey bilmiyorum.
- I don't know anything about their relationship.
O ülke, Amerika Birleşik Devletleri ile diplomatik ilişkileri kesti.
- That country broke off diplomatic relations with the United States.
Onların ikisi arasındaki ilişkiler nasıl gidiyor?
- How are relations between the two of them going?
Aramızdaki ilişkiler bozuk gibi görünüyor.
- Relations between us seem to be on the ebb.
O onlarla akrabalığını bozdu.
- He broke relations with them.
Onunla akrabalığınız nedir?
- What's your relation with him?
En büyük nimet sağlık, en büyük zenginlik kanaat, en büyük bağ da vefadır.
- Health is the greatest gift; satisfaction the greatest wealth; fidelity the greatest relation.
Tom bir ilişkiyle ilgilenmiyor.
- Tom isn't interested in a relationship.
Ben, özellikle Pekin gibi büyük şehirler ile ilgili olarak Çin'i tek bir cümleyle açıklayabilirim. - Çin, yaşam hızı hem hızlı hem de keyifli bir ülkedir.
- I can describe China, especially in relation to big cities like Beijing, in one sentence - China is a country whose pace of life is both fast and leisurely.