O, onu kasap dükkanında aldı.
- She bought it at the butcher's.
Bir kasap et ticareti yapar.
- A butcher deals in meat.
Facebook'taki arkadaşlarının resimlerine bakmak vakit kaybıdır.
- Looking at your Facebook friends' photos is a waste of time.
İngilizce bir kitap okurken bilmediğin her kelimeye sözlükten bakmak pek harika bir fikir değil.
- When you're reading an English book, it isn't a great idea to look up every word you don't know.
Görünüşünden memnun musun?
- Are you happy with how you look?
Bir kişiyi görünüşüyle yargılamamalısın.
- You shouldn't judge a person by his looks.
Bu resme her bakışımda, babamı hatırlarım.
- Every time I look at this picture, I think of my father.
Tom, John'un Mary'ye bakış tarzını sevmiyor.
- Tom doesn't like the way John looks at Mary.
Arkadaşım 18'indeymiş gibi göstermek için kimliğinde oynama yaptı.
- My friend doctored his ID to make it look like he was 18.
O kendini daha uzun göstermek için yüksek topuklu ayakkabılar giyiyor.
- She wears high heels to make herself look taller.
O bir cerrah değil, ama bir kasap
- He's not a surgeon, but a butcher.
Nereye gittiğimizi bilmek için bazen geriye bakmalıyız.
- Sometimes we need to look back to know where we are going to.
Onun yokluğunda bebeğine bakmamı rica etti.
- She asked me to look after her baby in her absence.
Tom iş aramak için Boston'a geldi.
- Tom came to Boston looking for work.
Mary Tom gibi bir adam aramaktadır.
- Mary has been looking for a guy like Tom.
Tom beklemekten bıkmış gibi görünüyor.
- Tom looks like he's tired of waiting.
Yakın bir gelecekteki senin ziyaretini gerçekten dört gözle bekliyorum.
- I really look forward to your visit in the near future.
Gözetlemede muhtemelen büyük bir hata olduğunu zannediyorum.
- I think that it likely that there was a major fault in the lookout.
Tom Mary'nin yüzündeki görüntüye bakarak onun çok heyecanlı olduğunu söyleyebiliyordu.
- Tom could tell by the look on Mary's face that she was very excited.
O beni her ne zaman görse bana edepsiz bir görüntü verir.
- She gives me a nasty look every time she sees me.
Sayısız insan kasabın önünde sırasını bekliyor.
- Countless people wait their turn in front of the butcher's.
Daha olgun görünmek için sakal uzattı.
- He grew a beard to look more mature.
Kim genç ve seksi görünmek istemez ki?
- Who doesn't want to look young and sexy?
Facebook'taki arkadaşlarının resimlerine bakmak vakit kaybıdır.
- Looking at your Facebook friends' photos is a waste of time.
O birçok geceyi yıldızlara bakarak geçirdi.
- Many nights did he spend, looking up at the stars.
Tom'a dikkat etmek zorunda kalacaksın.
- You'll have to look out for Tom.
Tom'un çıkarlarına dikkat etmek zorundayım.
- I have an obligation to look out for Tom's interests.
Seni görmek için can atıyorum.
- I am looking forward to seeing you.
O seni görmek için sabırsızlanıyor.
- He is looking forward to seeing you.
Kafasını erkeğin omuzuna koymuş olan kız şaşkın şaşkın etrafına bakındı.
- The girl, who had her head on the boy's shoulder, looked around in surprise.
O güzel küçük kıza bakın.
- Look at that pretty little girl.
If looks could kill.
It looks as if it’s going to rain soon.
Let’s have a look under the hood of the car.
Look to it yourself, father, answered Telemachus, for they say you are the wisest counsellor in the world, and that there is no other mortal man who can compare with you. .
Don’t look in the closet.
I look to each hour for my lover’s arrival.
That painting looks nice.
The hotel looks over the valleys of the HinduKush.
Why didn't any of my babysitters ever look like you?
- How come none of my babysitters ever looked like you?
How come none of my babysitters ever looked like you?
- Why didn't any of my babysitters ever look like you?
... I look forward to talking to you, most of you or many of you, at the conference today ...
... we're talking about, you'd look at cutting the education budget by up to 20 percent. ...