Yaşlı adam yalnız yaşıyor.
- The old man lives alone.
Yalnız yaşamaya alışkın.
- She is used to living alone.
O yalnızken kendini her zaman müzikle rahatlattı.
- She always comforted herself with music when she was lonely.
Diğer öğrenciler onunla konuşmadığından dolayı Mary yalnızdı.
- Mary was lonely because the other students didn't talk to her.
Ormanda yalnız başına yaşadı.
- He lived alone in the forest.
O yalnız başına kahvaltı yaptı.
- He had breakfast all alone.
Ben gidersem kimsesiz olacaksın.
- If I go, you'll be all alone.
Her şahıs tek başına veya başkalarıyla birlikte mal ve mülk sahibi olma hakkına sahiptir.
- Everyone has the right to own property alone as well as in association with others.
Hiroko orada tek başına oturdu.
- Hiroko sat there all alone.
Tek başına yaşıyordu.
- She is used to living alone.
Her şahıs tek başına veya başkalarıyla birlikte mal ve mülk sahibi olma hakkına sahiptir.
- Everyone has the right to own property alone as well as in association with others.
Lütfen sadece beni yalnız bırakın. Düşünmek istiyorum.
- Please just leave me alone. I want to think.
Sadece yalnız kalmak istediklerini söylediler.
- They said they only wanted to be left alone.
Tek başıma olmam yalnız olduğum anlamına gelmez.
- Just because I'm alone doesn't mean I'm lonely.
Apartmanında tek başına olduğunda, bağımsız hissedersin. Odanda tek başına olduğunda, özgür hissedersin. Yatağında tek başına olduğunda, yalnız hissedersin.
- When you're alone in your apartment, you feel independent. When you're alone in your room, you feel free. When you're alone in your bed, you feel lonely.
Tom olmadan burası çok ıssız olacak.
- It's going to be very lonely here without Tom.
O, bu ıssız yerde tek başına taşıyor.
- He lives in this lonely place by himself.
She walked home alone.
The responsibility is theirs alone.
The job was to hard for me to do alone.
I can't ask for help because I am alone.