Hepimiz mümkün olduğu kadar uzun yaşamak istiyoruz.
- All of us want to live as long as possible.
Tom şehirde yaşamak için yeterli para kazanıyor mu?
- Does Tom earn enough money to live in the city?
Biz aslanı canlı yakalamak zorundayız.
- We've got to catch the lion alive.
Fare canlı mı yoksa ölü mü?
- Is the rat alive or dead?
Onlar onun ölü mü yoksa diri mi olup olmadığını söyleyemedi.
- They could not tell whether he was dead or alive.
Ölü ya da diri, seni hep seveceğim.
- Alive or dead, I'll always love you.
Arabanın parçalanması hakkında üzgün olduğunu biliyorum fakat yaralanmadın ve sağ olduğuna şükretmelisin.
- I know you're upset about your car being totaled, but you weren't injured and you should be thankful to be alive.
Tom silahlı çatışmadan sağ salim kaçtı.
- Tom escaped the gun battle alive and well.
Mars yaşayabileceğimiz geleceği parlak bir yer.
- Mars is a promising place where we may be able to live.
Onun yardımı olmasa, şu an hayatta olmam.
- If it weren't for her help, I would not be alive now.
Erkek kardeşlerin her ikisi de hâlâ hayatta.
- Both brothers are still alive.
Yer yaratıcı genç insanlarla hayat doluydu.
- The place was alive with creative young people.
Leyla, parası için Fadıl'ı canlı canlı yaktı.
- Layla burned Fadil alive for his money.
Sivrisinekler burada gerçekten kötü. Canlı canlı yeniliyorum.
- The mosquitoes are really bad here. I'm getting eaten alive.
Yaşayan hiçbir şey havasız yaşayamazdı.
- No living thing could live without air.
Çılgınlık yapmadan yaşayan insan düşündüğü kadar akıllı değildir.
- Who lives without folly is not so wise as he thinks.
Mirketler Afrika'da yaşar.
- Meerkats live in Africa.
Mike'ın Şikago'da yaşayan bir arkadaşı var.
- Mike has a friend who lives in Chicago.
Kedi canlı bir fare ile oynuyordu.
- The cat was playing with a live mouse.
Büyükbabam 90 yaşında ve çok canlı.
- My grandfather is 90 years old and very lively.
Bugünkü parti gerçekten hareketliydi, değil mi?
- Today's party was really lively, wasn't it?
Dün gece hareketli bir partimiz vardı.
- We had a lively party last night.
Tom, hayatta olmak için kesinlikle şanslı.
- Tom certainly is lucky to be alive.
Hayatta olmak ne anlama geliyor?
- What does it mean to be alive?
Hayatta kalmak için ne heyecanlı bir zaman.
- What an exciting time to be alive.
Sarhoş bir TV sunucusu, canlı yayın esnasında istifra etti.
- A drunk TV presenter vomited during a live broadcast.
Futbol maçı öğleden sonra saat beş'te canlı yayınlanacak.
- The soccer game will be transmitted live at five p.m.
Dan radyoda canlı çaldı.
- Dan played live on the radio.
Oturmak için bir yer arıyor.
- He is looking for a place to live.
Oturmak için Green Gables'a gelmenize son derece sevindim.
- I'm awfully glad you've come to live at Green Gables.
Ben tamamen tehlikenin farkındaydım.
- I was fully alive to the danger.
Biz ne olduğunun farkındaydık.
- We were alive to what was going on.
Yaşayan en uzun adam Carl'dır.
- Carl is the tallest man alive.
Alman Die Welt gazetesi, Kanada Başbakanı Justin Trudeau'yu yaşayan en seksi politikacı olarak nitelendirdi.
- The German newspaper Die Welt has called Canada's Prime Minister, Justin Trudeau, the sexiest politician alive.
Geçinmek için yeterli para kazanmıyor.
- He doesn't earn enough money to live on.
Artık kıt kanaat geçinmek zorunda olmayacakları zamanı dört gözle bekliyorlardı.
- They looked forward to a time when they would no longer have to live from hand to mouth.
Bizim evin önceki sahipleri Liverpool'a taşındı.
- The previous owners of our house moved to Liverpool.
Liverpool, Southampton'tan ne kadar uzaklıktadır?
- How far is Liverpool from Southampton?
Tom ve Mary yaşamlarının geri kalanını birlikte geçirmek istediler.
- Tom and Mary wanted to spend the rest of their lives together.
O hayat dolu bir kız.
- She is a lively girl.
O, hayat dolu bir genç adam.
- He is a lively young man.
to keep the fire alive; to keep the affections alive.
The Boyne, for a quarter of a mile, was alive with muskets and green boughs. -- Thomas Babington Macaulay.
Tremblingly alive to nature's laws. -- William Falconer.
Northumberland was the proudest man alive. --Edward Hyde Clarendon.
He lives in LA, but he's staying here over the summer.
Use caution when working near live wires.
He'll be appearing live at the auditorium.
The post office will not ship live animals.
The concert was broadcast live by radio.
The station presented a live news program every evening.
I can't live in a world without you.
This night club has a live band on weekends.
Her memory lives in that song.
to live an idle or a useful life.
The air force practices dropping live bombs on the uninhabited island.
Tommy's blind was live, so he was given the option to raise.
... I think we'll take a couple questions live from here in ...
... Steve Grove earlier this week, and they have a live chat there at YouTube. com/citizentube. ...