Dün gece yatakta kitap okurken, ışık açıkken uykuya dalmışım.
- While I was reading in bed last night, I fell asleep with the light on.
Işık yılı, ışığın bir yılda gittiği mesafedir.
- A lightyear is the distance that light travels in one year.
Henüz sabahın beşiydi ama yine de aydınlıktı.
- It's just five in the morning, but nevertheless it is light out.
Dışarısı hâlâ aydınlık.
- It is still light outside.
Onu hafife almasan iyi olur.
- You'd better not make light of him.
Sorumluluk omuzda hafiftir.
- The burden is light on the shoulder.
Güneş bizi ışık ve ısı verir.
- The sun gives us light and heat.
Işık yılı, ışığın bir yılda gittiği mesafedir.
- A lightyear is the distance that light travels in one year.
Gözümde nursun ...ve başımda tacın.
- You're the light of my eyes ... and crown of my head.
Diğer galaksilerde hayat olsa bile, insanın onları incelemek için ışık hızında seyahat etmesi imkansızdır.
- Even if there is life in other galaxies, it is impossible for man to travel at the speed of light to study them.
Bu dizüstü bilgisayar ince ve hafif.
- This laptop is thin and light.
Bir mum yakmak karanlığı lanetlemekten daha iyidir.
- It is better to light a candle than to curse the darkness.
Çiti Tom'a açık yeşile boyattık.
- We had Tom paint the fence light green.
Daha açık bir renk tercih ederim.
- I prefer a lighter color.
Tom lamba anahtarını açtı.
- Tom clicked the light switch on.
Tom yemek odası lambasını açtı.
- Tom flipped on the dining room light.
Sigaram için bana bir ateş ver.
- Give me a light for my cigarette.
O, soğuk olmasına rağmen ateşi yakmadı.
- Though it was cold, he didn't light the fire.
Yükü hafifletmek zorundayız.
- We have to lighten the load.
Her zaman hafifçe giyinirim.
- I dress lightly all the time.
Tom Mary'yi dudaklarından hafifçe öptü.
- Tom kissed Mary lightly on the lips.
Bu ayakkabılar ışıklı.
- These shoes have lights in them.
Biz problemi kültürel farklılıklar ışığında düşünmek zorundayız.
- We have to consider the problem in the light of cultural differences.
Bir yıldırımla bir şimşek arasındaki fark nedir?
- What is the difference between a lightning bolt and a lightning flash?
Genellikle az eşya ile seyahat etmeye çalışırım.
- I usually try to travel light.
Karanlık pencereden gelen bir ışık pırıltısı vardı.
- There was a glimmer of light from the dark window.
Sevilmek, tüketilmektir. Sevmek tükenmez yağ ile ışık vermektir. Sevilmek, varlığı durdurmak, sevmek katlanmaktır.
- To be loved is to be consumed. To love is to give light with inexhaustible oil. To be loved is to stop existing, to love is to endure.
Meydan parlak ışıklarla aydınlatıldı.
- The square was illuminated by bright lights.
Okuma için parlak bir ışığınız var mı?
- Do you have a bright light for reading?
Karanlık pencereden gelen bir ışık pırıltısı vardı.
- There was a glimmer of light from the dark window.
Lütfen bir mum yakın.
- Please light a candle.
Bu resmi çakmakla yak.
- Burn this picture with a lighter.
Bir güneş tutulması ay güneş ışığını engellediği zaman olur.
- A solar eclipse is when the Moon blocks the light from the Sun.
Güneş ışığında okumak gözlerine zarar verebilir.
- It can harm your eyes to read in the sun's light.
Tom yemek odası lambasını açtı.
- Tom flipped on the dining room light.
Tom lamba anahtarını açtı.
- Tom clicked the light switch on.
Fadıl'ın yıkıcı kaderi sonunda gün ışığına çıktı.
- Fadil's devastating fate finally came to light.
Sami bir daha gün ışığını görmeyi hak etmiyor.
- Sami doesn't deserve to see the light of day again.
Güneş ışığında okumak gözlerine zarar verebilir.
- It can harm your eyes to read in the sun's light.
Lambanın ışığı siste parıldıyordu.
- The light of the lamp glimmered in the fog.
Lambanın ışığı siste parıldıyordu.
- The light of the lamp glimmered in the fog.
Çıplak gözle hâlâ imkansız. Ona dürbünle bakabilirsin.
- It's still impossible with the naked eye. With binoculars you might be able to glimpse it....
Sis perdesinin arasından, kendi geleceğim gözüme ilişti.
- In looking through the mist, I caught a glimpse of my future.
Tom, deniz feneri bekçisi ve yalnız bir hayat sürüyor.
- Tom is a lighthouse keeper and leads a lonely life.
Hâlâ deniz fenerine gitmek istiyor musun?
- Do you still want to go to the lighthouse?
Come along here, I'll give ye a glim in a jiffy; and so saying he lighted a candle and held it towards me, offering to lead the way.
Her face was alight with happiness.
Long after lay he musing at her mood, / Much grieu'd to thinke that gentle Dame so light, / For whose defence he was to shed his blood.
I made some light comment, and we moved on.
This artist clearly had a light, flowing touch.
I prefer to travel light.
She lit her last match.
Can you throw any light on this problem?.
Picasso was one of the leading lights of the cubist movement.
Now these notions are twofold, actions or habits , which are durable lights and notions, which we may use when we will.
The average length of a light on a 15x15 grid is 7 or 8.
She fell out of the window but luckily lit on her feet.
This light beer still gets you drunk if you have enough of it.
We took a light aircraft down to the city.
I lit upon a rare book in a second-hand bookseller's.
My bag was much lighter once I had dropped off the books.
... light industry ...
... day he rested." Ladies and gentlemen, this is the equation for light. ...