a kind of hinge used in hanging doors, etc

listen to the pronunciation of a kind of hinge used in hanging doors, etc
Englisch - Türkisch

Definition von a kind of hinge used in hanging doors, etc im Englisch Türkisch wörterbuch

but
(İnşaat) fakat

Teoride, teori ve pratik arasında hiçbir fark yoktur. Fakat pratikte, var. - In theory, there is no difference between theory and practice. But, in practice, there is.

Kız bayıldı, fakat biz onun yüzüne su döktüğümüzde o kendine geldi. - The girl fainted, but she came to when we threw water on her face.

but
ancak

Partiye gidebilirsin, ancak gece yarısına kadar eve olmalısın. - You may go to the party, but you must be home by midnight.

Tüm modeller yanlış, ancak bazıları yararlı. - All models are wrong, but some are useful.

but
conj. fakat
but
hariç

Tom hariç herkes vardı. - Everybody but Tom was present.

Biz Pazar hariç her gün çalışırız. - We work every day but Sunday.

a kind of
tarafından
but
halbuki
a kind of
bir çeşit

Şitaki bir çeşit mantardır. - A shiitake is a kind of mushroom.

but
ama

Büyük bedenimiz var, ama o renk mevcut değil. - We have the extra-large size, but not in that color.

Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir. - This is a good book, but that one is better.

but
-den başka
but
ki
but
hiç olmazsa

Tom başarmak için bir şansı olduğunu düşünmüyordu fakat o hiç olmazsa bir fırsat vermek istedi. - Tom didn't think he had a chance to succeed, but he at least wanted to give it a shot.

but
{i} itiraz

Jack, Mary'nin Tom'u kendi elleriyle öldürmesini istedi ama Mary henüz hazır olmadığını söyleyerek itiraz etti. - Jack wanted Mary to kill Tom with her own hands, but Mary objected saying she was not ready yet.

Benim de itirazım yok, ama bunun lehinde değilim. - I have no objection, but I'm not in favor of it, either.

but
gene de
but
yani

Yani onlardan biri gitmek zorunda. Ama hangi biri? - That means one of them will have to go. But which one?

Tom ve Mary'nin yaklaşık 20 tane çocukları var, yani onlar kesin sayısı konusunda tam olarak emin değiller. - Tom and Mary have about 20 children, but they're not quite sure of the exact number.

but
(zarf) sadece, yalnızca, hiç olmazsa, yani
but
olmasaydı

Ama yardımın olmasaydı, ben başarısız olurdum. - But for your help, I would have failed.

Fırtına olmasaydı daha erken varırdım. - But for the storm, I would have arrived earlier.

but
rağmen

Herkes ona karşı çıktı fakat her şeye rağmen Mary ve John evlendi. - Every one opposed it, but Mary and John got married all the same.

Herkes ona karşı çıktı fakat buna rağmen Sally ve Bob evlendiler. - Everyone opposed it, but Sally and Bob got married all the same.

but
başka

Kız ağlamaktan başka bir şey yapmıyor. - The girl did nothing but cry.

Meseleyi ona bırakmaktan başka çaremiz yoktu. - We had no choice but to leave the matter to him.

but
No if s or buts! itiraz yok! all but gayri az kalsın
but
yalnız

Marko yalnızca İngilizce değil Almanca da okudu. - Mariko studied not only English but also German.

Yalnızca Fransızca değil, İspanyolca da konuşuyor. - He not only speaks French, but he speaks Spanish, too.

Englisch - Englisch
but
butt
a kind of hinge used in hanging doors, etc
Favoriten