O onu yargılamak istemiyor.
- She doesn't want to judge him.
Onu kendim için yargılamak zorunda kaldım.
- I had to judge it for myself.
Tom bir keşiş olmaktan bahsetti.
- Tom talked about becoming a monk.
Keşişler geri çekildi.
- The monks were on retreat.
Hakimler için eski seçim süreci çok haksızdı.
- The old selection process for judges was very unfair.
Davadaki hakim adil değildi.
- The judge in the case was not fair.
Tom kesinlikle yargıçları etkiledi.
- Tom certainly impressed the judges.
Yargıç onu ölüme mahkûm etti.
- The judge condemned him to death.
Tom bir rahip olmaya karar verdi.
- Tom decided to become a monk.
Bu rahipler manastırın içinde yaşar.
- These monks live inside the monastery.
Eğer onu iyi tanımıyorsan, bir kişiyi yargılayamazsın.
- You cannot judge a person if you don't know him well.
Öyle bir yargılama yapmak yanlış fikirlere yönlendirebilir.
- Making such a judgement may lead to wrong ideas.
O, atlarla ilgili iyi bir uzmandır.
- He is a good judge of horses.
Uzmanlar henüz en iyi kitabı seçmediler.
- The judges haven't yet picked the best book.
Tom bir sanat yarışmasında bir hakemdi.
- Tom was a judge in an art contest.
İyi tanımıyorsan, bir kişiyi yargılayamazsın.
- You can't judge a person if you don't know him well.
Meseleyi senin yargına bırakıyorum.
- I leave the matter to your judgement.
We cannot both be right: you must judge between us.
At a boxing match the decision of the judges is final.
I judge a man’s character by the cut of his suit.
... We don't judge. ...
... I studied at the library judge me instead lead a ...