Sadece onun elini tutmak istiyorum.
- I just want to hold her hand.
Kız gözyaşlarını tutmak için çok gayret etti.
- The girl tried hard to hold back her tears.
Tom toplantıyı düzenlemek için uygun bir yer arıyor.
- Tom is looking for a suitable place to hold the meeting.
Biz, partiyi düzenlemek için bir oda kiralamak zorundayız.
- We have to rent a room to hold the party in.
Tom gözyaşlarını tutmaya çalıştı.
- Tom tried to hold back his tears.
Açık söylemek gerekirse, bu takımın kazanamayacak olmasının sebebi onları geride tutmanızdır.
- To put it bluntly, the reason this team won't win is because you're holding them back.
Kayanın üzerinde el ya da ayak için tutunacak yerler yoktu.
- There were no holds for hand or foot on the rock.
Tom bir iş bulamadı ya da tek başına yaşayamadı.
- Tom was unable to hold a job or live by himself.
O onun işini engelliyor.
- He is holding up her work.
Tom duraklatma butonuna bastı.
- Tom pressed the pause button.
Tom, Mary ve John'un el tutuştuğunu gördü.
- Tom saw Mary and John holding hands.
Tom, John ve Mary'yi el ele tutuşurlarken gördü.
- Tom saw John and Mary holding hands.
Yarın öğleden sonra ilk olarak personel toplantısı yapmak istiyorum, bu yüzden konferans salonunu ayırır mısın?
- I'd like to hold a staff meeting first thing tomorrow afternoon, so could you reserve the conference room?
Birisi onun kolundan tuttuğunda o korkudan çığlık attı.
- She screamed with horror as someone took hold of her arm.
Fotoğrafta elimi tutuyorsun.
- You're holding my hand in the photo.
Mütevelli Yönetim kurulu yurt dışı holdingleri görevden almak için oy kullandı.
- The Board of Trustees voted to divest the organization's overseas holdings.
Bu salon 2,000 kişi almaktadır.
- This hall holds 2,000 people.
Seni geride tutmak istemiyorum.
- I don't want to hold you back.
Benim parmaklarım her sözcüğü telâffuz eder, her aralık ve her aksan.
- My fingers pronounce every word, every pause and every accent.
Kısa bir ara verelim.
- Let's take a short pause.
Tom duraklatma butonuna bastı.
- Tom pressed the pause button.
O, postere bakmak için durakladı.
- He paused to look at the poster.
Yürüyen merdivene binerken lütfen tırabzanı tut ve sarı çizginin içinde dur.
- When riding the escalator, please hold the handrail and stand inside the yellow line.
Dur bakalım, Sen ne yaptığını düşünüyorsun?
- Hold up, what do you think you're doing?
Nancy'nin kocası üzerinde bir etkisi var.
- Nancy has a hold on her husband.
Müzikte veya konuşmada, bir duraklama sık sık dramatik bir etki için kullanılmaktadır.
- In music or speaking, a pause is frequently used for dramatic effect.
Kısa bir duraklama vardı ve sonra müzik başladı.
- There was a brief pause and then the music began.
Hold the suspect in this cell.
We hold these truths to be self-evident, that all men are created equal, that they are endowed by their Creator with certain unalienable Rights, that among these are Life, Liberty and the pursuit of Happiness.
The general ordered the colonel to hold his position at all costs.
Hold a table for us at 7:00.
We have a hold here for you.
So I felt my way down the passage back to the vault, and recked not of the darkness, nor of Blackbeard and his crew, if only I could lay my lips to liquor. Thus I groped about the barrels till near the top of the stack my hand struck on the spile of a keg, and drawing it, I got my mouth to the hold.
... organized the way ours are, their ability to hold things, ...
... AND WE WILL HOLD OUR HEADS HIGH. ...