O konfor içinde yaşar.
- She lives in comfort.
O konfor içinde yaşamaktadır.
- He lives comfortably.
Tom sandalyeyi gayet rahat buldu.
- Tom found the chair quite comfortable.
Direksiyonun arkasında daha rahat hissediyorum.
- I feel more comfortable behind the wheel.
Tom Meryem'i ferahlatmak istedi.
- Tom wanted to comfort Mary.
O, onu teselli etmeye çalıştı, ama o ağlamaya devam etti.
- He tried to comfort her, but she kept crying.
Markku Liisa'yı teselli etmek istedi.
- Markku wanted to comfort Liisa.
Tom Mary'yi rahatlatmak için elinden geleni yapıyor.
- Tom is doing his best to comfort Mary.
Bir kadın kızdığında, onu rahatlatmak için ihtiyacın olan tek şey dört küçük öpücüktür.
- When a woman's angry, four little kisses are all you need to comfort her.
O ağladı ve ağladı ama hiç kimse onu avutmak için gelmedi.
- She cried and cried, but nobody came to comfort her.
Tom, Mary'yi rahat ettirmek için elinden gelenin en iyisini yaptı.
- Tom did his best to comfort Mary.
Ben sadece seni rahat ettirmek istedim.
- I only wanted to make you comfortable.